YÖRÜK GELİNİ
Prof.Dr. Nevzat Çevik
Yollarda doğuyor, yollarda büyüyor
ve yollarda ölüyorlar.
Ne sabit bir evleri, ne de mezarlıkları var.
Günün bittiği yerde konaklayıp,
Ömrün bittiği yerde gömülüyorlar.
Antalya Tanıtım Vakfı’nın himayesinde hızla uluslararası bir marka haline gelen Antalya Kadın Müzesi, müzecilik aygıtıyla sanatsal ve kültür etkinliklerini gerçekleştirmeye ve tüm toplumu ayrımsız kucaklayan tavrıyla memlekete ve kente hizmet etmeye, toplumun ve yurttaşlığın yükselmesine pay vermeye devam ediyor.
Bu kez, bugün ve dün arasında kurulacak bağların en güçlüsü olan gelini ve dolayısıyla düğünü konu aldık. Çünkü evlilikle başlayan geleceğin tohumlarını atma sürecinin en anlamlı ve şenlikli yansımasıydı düğün, ve simgesiydi gelin. Bu özel gün, zamanın ve coğrafyanın her noktasında olduğu gibi ilgili toplumun en özel giysi ve davranışları yanında sosyal dokuyu da yansıtıyordu. Düğünü anlatmak her şeyi anlatmaktı: Estetiği, güzelliği, umudu, hüznü, sevinci, eğlenceyi, yardımlaşmayı, ekonomiyi, aşkı … her şeyi. En zarif desenler, derin anlam yükleriyle gelinlikteydi; en süslü at düğün alayındaydı; en zarif dokumalar kızın çeyizindeydi ve en güzel oyunlar da meydanda…
Artık obalarda yaşamlarını sürdüren göçerler tarih olsa da gelenekleri şehrin sokaklarında ve damların altında sürmektedir. Azalsa da dünün renkleri ve atların yerine arabalar gelin turu atsa da şehirlerde, bağlar mevcuttur.
Yaz bitimi hasat mevsimidir. Tüm peynirler, tüm kilimler ve tüm başaklar kış için para olur. Yüzler güler. Düğün mevsimidir. Sıralarını bekleyen erkekler ve de kızların şenlik vaktidir. Yaz boyu kaçak bakışmalar ve buluşmalar yerini sıcacık birlikteliğe bırakacaktır. Artık, yaşamdan insan hasadını alacak düğünlerin vaktidir. Kızı alan keyifli, veren üzüntülüdür. Kız evinde, kına gecesinde sevinçle yoğrulmuş hüzün vardır. Ve, tüm eğlenceler göz yaşlarını örtmek içindir. Doğrulup büyütülen kız artık yolcudur. Yanık havalar eşliğinde kınalar yakılır. Ve paralar atılır başına, varsıl yaşasın diye. Kız hep ağlar, gitmek ister, gitmemek ister, gider…. Üç telli curaya delbek eşlik eder. Kabardıç oynayan yaylacılar coşar. Kıldan cepkenlerinde salınan keçidir. Poşilerini yele verirler.
Yörüğü anlatmak heyecan vericiydi. Nitekim hepimiz geçmişin bir yerinde ‘göçer’dik. Benim için de ayrı bir keyifti. Yıllar önce TRT’ye danışmanlık ve metin yazarlığını yaptığım “Son Göç - Sarıkeçililer” belgeseli ve yazdığım birkaç makalenin ardından müzeciliğin somut gerçekliği içinde bir salonda Yörük Gelini’ni kürate etmek ve sergiye kendi fotoğraflarımla da katılmak heyecan vericiydi.
Deniz Koparal’ın yarattığı “Duvaktaki Bereket” enstalasyonu serginin vurucu simgesi oldu:
Eser, Yörük Gelini stilizasyonudur. Gelin, bu eserde çadırın / yurt’un direği biçiminde ifade edilmiş ve elleri de ‘alan el’ ve ‘veren el’ biçiminde gösterilmiştir. Gelin duvağının kızı saklayan örtücü büyüsü, nazarlıkla ve büyük bir beyaz tülle betimlenmiştir. Giysinin gövde kısmı geleneksel dantelle yorumlanarak gerçekleştirilmiş ve geleneksel takılarla tasarım tamamlanmıştır. Gelinin etek kısmı hem kumaşı hem de formu açısından yörük çadırı çağrışımlarını içermektedir. Yukarı yükselen sol elindeki buğday başakları hem düğün töreninde gelinin başına saçılan tahılları hem de kadının bereketini sembolize ederken aşağıdaki sağ elinde ise sarımsak ve gelin teli bulunmaktadır. Eser, gelinin getirdiği bereketle dikilen ve kadınla ayakta duran çadırı/yuvayı simgelemektedir.
20 yıldır Antalya’nın tanıtım misyonunu başarıyla yerine getiren Nizamettin Şen’nin organizasyon sihirbazlığında; benim küratörlüğüm ve Bekir Kirişcan ile Ebru Nalân Sülün’ün yardımcılığındaki yaratım ve tasarım sürecinde; Olgunlaşma Enstitüsü Müdürü İlkay Günal ve ekibinin hazırladığı giysiler; giysileri taşıyan Yeliz Gül Ege’nin koordine ettiği Antalyalı hanımlar;sunuculuk görevini yapan tiyatrocu Ebru Güleraslan; Attila Durak, Atilla Erdem, Handan Bayram ve benim fotoğraflarımdan oluşan sergide Fazıl Say, Uğur Işık, Göksel Baktagir ve Sümer Ezgü müzikleri ile ses şölenini tamamlamış; Büyükşehir Belediyesi, Döşemealtı Belediyesi, IC Hotels, Delphin Hotels’in katkı ve destekleriyle ve de Müze Danışma Kurulumuzun gönül gayretleriyle gerçekleştirilmiştir. Elbette tüm bu işlerin her yerinde durup, her detaya emek veren Tanıtım Vakfı uzmanları Tuğçe Ük ve Rıfat Onur İbci’yle…
Yörük hayatını ve düğününü özetleyen Fotoğraf Sergisi, objelerle güçlendirildi: Podyum ve sütunlarda yörük dokumalarının farklı ürünleri ve özellikle Antalya Döşemealtı halıları sergilendi; Enstalasyon ayrı bir sembolik ruh kattı ve Antalyalı hanımların doğal ve masum mankenler olarak elbiseleri keyifle taşıdığı defileyle de sergi dinamizmi tavan yaptı. Yiyecek-içecek sunumu bile Yörük sergisini destekleyen geleneksel seçimlerden oluşuyordu. Aktif ve dinamik sergi yapısıyla rengârenk bir Yörük dünyası oluşturduk. Böylece, modern müzecilik trendlerine en uygun formda örnek bir müzecilik etkinliği daha gerçekleştirdik. Amatör ruhla ama profesyonelce ve de Yörük dayanışması içinde, uygarlık ve vatan gönüllüleri olarak bu kente bir nefes daha verdik. Küratörlüğünü yürüttüğüm Antalya Kadın Müzesi’nin sosyal sorumluluk projeleri, her defasında daha da güçlenerek devam edecektir.
Geleneksel değerlerimizi korumak, kısmen bile olsa yaşamasını sağlamak, çocuklarımıza öğretmek ve dün ile yarın arasında bugünün sorumluluğundaki bağı oluşturmak amacıyla Yörük Gelini’ni, aslında sembolik bir bahane olarak ele aldık. Asal maksat “ocağın dumanını tüttürmek”tir: “Arkadaşlar! Gidip Toros Dağları’na bakınız. Eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda duman tütüyorsa, şunu biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez”. Gazi Mustafa Kemal Atatürk . 6 Mart 1930 Antalya.
YÖRÜK GELİNİ Sergisi 07 Mart – 04 Nisan tarihleri arasında, Bülent Ecevit Kültür Merkezi Sergi Salonu’nda ziyaretlerinizi beklemektedir.