ASLI KANBİR
Görüntülenme: 8579

ASLI KANBİR

EĞİTİM SEKTÖRÜNDE BİR BAŞARI HİKAYESİ
Söyleşiyi Yapan: Melike Gül
Yer: Sabiha Gökçen Anaokulu
Tarih: 17.02.2016

Galeri

Söyleşi

Kimdir Aslı Kanbir, bize kendinizi tanıtır mısınız?
Merhaba, ben Mersin’de doğdum Gülnarlıyım 5 çocuklu ailenin 3. kızıyım 5 kız kardeşiz. Babam öğretmen 3 kardeşim daha öğretmen, ben öğretmenim. Severek yaptığımız bir iş çünkü modelimiz babamızdı. Evliyim, 3 çocuğum var.

Nasıl geçti çocukluğunuz? Mersin’de miydiniz?
Çocukluğumu Mersin’de geçirdim. 17 yaşına kadar, üniversiteyi kazanıncaya kadar orada kaldım. Ankara Gazi Üniversitesi, Mesleki Eğitim ve Ev Ekonomisi Çocuk Geliştirme ve Ev Ekonomisi Eğitimi bölümünü okudum. Daha sonra 2 yıl özel bir şirkette çalıştım daha sonra da atandım. Önce Sakarya Kocaali’de 2 yıl öğretmenlik yaptım. Daha sonra Serik’e geldim meslek lisesinde alan öğretmeni olarak çalıştım. 2000 yılında Antalya’ya geldim, merkeze. Burada anaokulunda öğretmen olarak göreve başladım.

Bir şey sormak istiyorum yani anaokulu öğretmenliği diğer öğretmenlik branşları içerisinde en zoru, yaş itibariyle hepimizin 5-10 dakika sonra katlanmaya sabredemediği bir yaş grubu. Severek ve isteyerek mi çocuk gelişimini ve anaokulu öğretmenliğini istediniz, çocukları sevdiğinizden mi?
Evet, çok komik bir anım var paylaşayım. İlkokul 5. sınıftaydım. Çocuk sevgim çok yüksekti, çocuklarla diyalogum da çok güzeldi.  Anasınıfı öğretmeni hamile olduğu için 1 ay kadar rapor aldı. Ben sabahçıydım, öğlenci öğretmen raporluydu. Dediler ki Aslı sen çocukları çok seviyorsun, onların yanında zaman geçirir misin? İsteyerek o sınıfa gidip çocuklarla beraber faaliyet yaptım. O zaman ben okul öncesi bilgiye sahip değildim yani bu işin özünde çocuklarla doğru iletişim kurmak onları sevmek oldukları gibi kabul edip, belki onların kahramanı olmak gerekiyor. İlkokul 5. sınıfta yaptığım şey öğretmenlik değildi, onlara sınıf ortamında onlardan biraz daha kontrollü bilgi sahibi deneyim sahibi biri olarak kahramanları oldum. Severek isteyerek bu bölümü seçtim öncellikle bölüm öğrencilerine meslek lisesinde eğitim veriyordum, alan öğretmeniydim. Sonra okul öncesi anasınıfı ve akabinde de yöneticilik geldi.

Nasıldı çocukluğunuz bir kız olarak, 6 kadın arasında bir babanız 5 kız kardeş bir anne. Babanızın kız çocuklarına ya da sizlere desteği nasıldı, anneniz ne yaptı?
Babam için en önemli şey bizim okumamızdı. Şu söylediği çok çarpıcı kelime yeter ki “okuyun ceketimi satar okuturum sizi”. Bizler babamın ailesi tarafından okuyan tek kızlarız. İlkokul, ortaokul gibi mezunlar var ama üniversiteye geçen okuyan tek benim ailemdekiler ve hani 5 kız kardeş bir de annem, babam evde tek, ortam babam için zordu diyelim çünkü hepimiz baskın dominant insanlarız. Geçen gün ablamla iş yapıyoruz birlikte, dedi ki; Aslı olmuyor. Bıraksalar dünyayı yöneteceğim, sen bana ufak bir konuda bile niye böyle güvenmiyorsun?

Ablalarınız okuyor muydu?
Evet, iki tane ablam okuyordu. Büyük ablam Niğde’de öğretmenlik okuyordu. İkinci ablam yani ondan bir küçük olan Ankara Gazi Üniversitesi’nde işletme bölümünde okuyordu. Ben de Ankara’yı kazandım. Akabinde ikiz kardeşlerim üniversiteyi kazandı. Yani beşimiz aynı anda üniversiteyi okurken oldukça zordu. Annem çalışmıyor ev hanımı ve babam öğretmen maaşıyla, bugün imkansız olan 5 kız çocuğunu üniversitede okutma işini başardı. Bu yüzden ona inanılmaz saygı duyuyorum bizi topluma kazandırdı diye.

Kadınlarla bir arada çalışmak zordur, nerde çok kadın varsa orda sıkıntı yaşanır denir doğru mu?
Yok, öyle düşünmüyorum. Bu tamamen kişinin egosuyla ilgili bir şey, egonuzu bir kenara bırakamıyorsanız çok büyük çelişkiler, çatışmalar yaşarsınız. Her söz sizin için sıkıntı olabilir. Ama egonuzu bir kenara bırakıp işinize odaklanıp bu işi de severek yaparsanız hiçbir problem yok. Biz bu işi gerçekten seven çalışkan insanlarla yaparız. Çünkü biz geleceğin temellerini atıyoruz burada. O kadar önemli bir iş yapıyoruz ki benim çocuğum mükemmel yetişebilir. Bu okuldaki çocuklar mükemmel yetişebilir. Bir başka okuldaki çocuklar gerekli özen gösterilmemiş ve destek verilmemişse ya da ötekileştirilmiş ve dışlanmışsa, sorunlar çıkacaktır.

Peki eşiniz? Nerede tanıştınız?
Ben  Ankara’da okurken tanıştık. Eşim o zaman lise 1’den  terkti. Bende üniversite 3. sınıftaydım sonra liseyi dışarıdan bitirmesi için destek verdik, sonra üniversite sınavı...

Siz baya eğitimci…
Ya bilmiyorum ama şöyle anlatayım dengeyi siz ayarlarsınız. Tanıştığımızda benim eşim lise 1 terkti ve belediye de bir işçi olarak çalışıyordu ama eşim kendisini geliştirmiş, özel bir insan. Yani bu işin üniversite ile ilgisi yok kişinin kendisini geliştirmesi çok önemli. Benim çok saygı duyduğum ve birçok şeyi öğrendiğim bir insandı, dost ve arkadaştık. Zamanla tabi ki bu özel bir sevgiye dönüştü, ondan sonra işte liseyi dışarıdan bitirdi. Evlendikten sonra iki tane çocuğumuz varken eşim üniversiteyi kazandı. Akdeniz Üniversitesi Büro Yönetimi bölümüne geldi, ben Adapazarı’nda kaldım. Tayinim çıkmadı. Sonra eş durumundan Serik’e geldim. Orada da ikinci çocuğumuz dünyaya geldi.

Antalya’ya eş durumundan geldiniz. Nasıl buldunuz Antalya’yı?
Ben Antalya’yı çok seviyorum. Serik’e geldim, Serik’te 8 yıl görev yaptım.

Nesini sevdiniz Antalya’nın?
Memleketime çok benziyor kültür olarak. Başta garipsediğim şeyler vardı. Hatta arkadaşlara söylüyordum bana çok kızıyorlardı. Ya diyordum bir şehir ama özel bir kıyafeti yok. Kültürel olarak Antalya’ya ait bir kıyafet yok. Folkloru yok. Hani sağdan soldan başka yakın şeylerden, Burdur yöresinden etkileniyor ama kendine özgü folkloru yok diye şey yapıyordum ve kendine özgü yemekleri yok. Biz Mersin’in çok yemeği vardır. Tatlıları ve yemekleri, yani inanılmaz çeşitlilik vardır. Ama burada, buraya özel bir yemek yoktu yani. Ya da kaybolmuş, öne çıkarılmamış; yemek, kıyafet, folklor ve diğer kültürel ortaklıklar önemli. Sonra Antalya için şey düşündüm yani bu şehir bir keyif ve mutluluk şehri. İnsanlar geliyor ve doğanın en güzelini görüyor, tarihin en güzelini görüyor, dükkanların en güzelini görüyor ve gidiyor. Bu yüzden burada bir kültür oluşmamış. Herkes geliyor ve yaşayıp gidiyor. Kimse bunun peşinde değil. Sanatsal çalışmaları, tiyatro vb. az gibi geliyordu, geldiğim şehre göre. Şimdi şehir beni, ben de şehri çok severek kabul ettik. Seviyorum Antalya’yı.

Peki, öğretmen olarak Serik’te çalışıyordunuz, idarecilik?
Ben Zafer Anaokulunda okul öncesi öğretmeni olarak çalışıyordum, rahmetli Süleyman Bey döneminde, Milli Eğitim Müdürümüz beni çağırdı ve bir pilot okul yaptırdığını ve buraya yönetici olmamı istediğini, hakkımda araştırma yaptığını ve çalışkan ve başarılı, takdir edilen bir insan olduğumu ve yapıp yapamayacağımı sordu. Ben de daha önce anaokulu şefliği yaptım. Meslek lisesinde bölüm şefiydim. Ama müdürlük yapabilir miyim bilmiyorum. Ama elimden gelenin fazlasını yapmak gibi bir huyum var, yani hep elimden gelenden daha fazlasını yapma gayretim var. Eğer siz uygun görüyorsanız ben de bunu yapmaya çalışırım dedim. Gerçekten de severek burayı kurduk. 2001 yılında açtık burayı. 3 yıl vekil müdür olarak çalıştım.

Peki, nasıl geliştiriyorsunuz kendinizi?
Evet, insanın kendini geliştirmesi tabi ki alanla ilgili araştırma yapmanız gerekiyor. Alanla ilgili gelişmelere takip etmeniz gerekiyor. Eğer takip etmezseniz eskileri uygulayan kendini geliştirmemiş iyileştirmemiş bir birey olarak dışarıdan müdahaleyle kendinizi geliştiren birey olarak yaşarsınız. Ama bir de değişimi takip edip değişimi yönetmek mevcut bilgileriniz deneyimleriniz ve bilgi birikiminizi kullanarak değişimi yönetip, değişim yaratmak daha farklı güzel olan bu.

Siz belki onu başlattınız her halde bu kalite ödülleri için çalışmalar yapılması okullarda milli eğitim bakanlığının bir projesi miydi?
2001 yılında bu okulda müdürken, toplam kalite ile ilgili bir çalışma başlattım. Sonra 2005 yılında Milli Eğitim Bakanlığı bu toplam kalite çalışmalarını başarılı bir şekilde gerçekleştirip,  çalışmaları planlayıp raporlayacak olan okullara ödül vereceğini, bunun bir ödül yönergesini hazırladı ve kılavuz kitap olarak çıkardı. İl genelinde ilgi gösterdik. 2006 yılında buradan sonraki okulumda Ayten Çağıran Anaokulunda ödül süreci başlatıldığında en iyi kurum kategorisinde bakanlığımızın ödül sürecine müracaat etmek için il düzeyinde yarışmaya katıldık. Biz Antalya’dan 2. olmuştuk.

Zor bir süreç okulun kalitesi açısından Okulda bir düzenleme yapılması gerekiyor, herkesin çalışması gerekiyor, tüm personelin, idarecilerin. Başvuran çok olmuş muydu Antalya’da?
Başvurular oluyor. Şöyle ki bazı ilçeler bütün okullar katılsın diyor. Bizden birileri başarsın önde gitsin ve temsil etsin. Bazı ilçeler bunu çok dikkate almıyor okulun isteğine bağlı katılım oluyor. Ama Antalya’da katılım yeterli sayıdaydı. Ama nitelik var mıydı?

Onu soruyorum katılmış olmak için katılmak ayrı, bir de gerçekten bir işe inanarak bu işi araç görüp gerçekten okulun kalitesini arttırmak bir standarda getirmek…
Şimdi biz ilk müracaatımızda bu işin nasıl yapılacağı konusunda bilgi sahibi değildik. Hatta 3. Olduk. Çok iyi işler yapıyoruz, işimizi çok seviyoruz. Demek ki biz en iyiyiz diye düşünüyoruz ama bu işin bir prosedürü var, hazırlanması gereken çalışmalar var ve sunulması gereken sonuçlar var. Oralarda eksikler var. Bizim kendi kendimizi okumamız, değerlendirmemiz ve algıladığı kadarıyla bir raporla başvurmamız gerekiyordu. Bu adımları uyguladık ve Antalya’da ikinci olduk. Daha sonra okulumuza bir müfettiş geldi. Hocam dedi, gerçekten siz işinizi çok seviyorsunuz, kaliteyle ilgileniyorsunuz ve bir şeyler yapmak istiyorsunuz. Ben bu alanda başarılı bir insanla tanışmanızı isterim dedi. Şuana kadar önceki okulumda ve burada danışmanlık yapan İbrahim İbrahim Gümüş tanıştırdı. İbrahim bey geldiğinde kitabımızı görmek istedi. Onunla tanıştık kitabımızı gösterdik. Dedik haksızlığa uğradık hakkımız birincilikti falan. Bakabilir miyim dedi, inceleyebilir miyim dedi. Nasıl buldunuz dedim ben haksızlığa uğramış mıyız? Hala saklar o kitabın bilgisayar ortamındakini ve bana der ki; Bir gün bir yerde, bu işleri tek başıma başardım dersen bu kitap elimde kanıttır, ona göre diye saklıyorum.
Düşünün eğitimden sorumlusunuz ve kendinizi geliştirmek istemiyorsunuz. Biz bununla da karşılaştık. Gelişmeye ve değişime direnç göstermek ve sonra dedik ki bu stratejik bir karar yani yönetimin en tepesinde ben mi varım kurum yöneticisi olarak değişime direnç bizim önümüzde belirlediğimiz hedefle ilgili kendimizi değiştirmemiz gelişmemiz aydınlanmamız gerekiyor ve buna direnç göstermek kabul edilemez dedik.

Ama öğrendiklerinizi çalışma hayatınızda pekiştiriyorsunuz değil mi?
Üniversitede teorik olarak öğreniyorsunuz. Sahaya düştüğünüzde birçok öğrenmeleriniz oluyor. Bunun adı tecrübe oluyor, her tecrübe sizi bir adım daha yükseltiyor ama bir de bütün bunların dışında öğrenme süreci yaşamak gerekiyor. Gerçekten gelişmek için araştırmak ve kendini geliştirmek gerekiyor o ikisi sadece teori ve uygulama, tek kalırsa biraz yetersiz. Kendinizi yetkinleştirmeniz için farklı şeylerden de yararlanmanız gerekiyor.

Peki, genelde özel sektörün üzerinde durduğu bir konu bu kalite konusu Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulların bu kadar kalite için çabaladığı kalite için çalıştığı kamuoyunda da çok bilinmiyordur.
Şimdi şöyle söyleyeyim. Avrupa Kalite Yönetim Vakfı var. Bu vakıf Avrupa’daki en iyi 10 tane şirketin nasıl iyi olduğunu, nasıl başardığını, bir şeye döküyor nasıl söyleyeyim kriterlerini belirliyor. Hangi kriterleri başardılar, gerçekleştirip hayata geçirdiler ve en iyi oldular. Türkiye’de bunu Türkiye Kalite Derneği yürütüyor. Merkezi KALDER. KALDER, Türkiye Kalite Derneği ve Avrupa Kalite Yönetim Vakfının Türkiye’deki çalışmalarını yürüten bir dernek.

Destekçisi?
Bu bağımsız bir dernek.  Avrupa’daki ödül sürecinin aynısını Türkiye de yürütüyor. KALDER’in esas aldığı mükemmellik modeli Milli Eğitim Bakanlığının eğitim kurumlarında nasıl uygulanır? şeklinde bir kalite el kitabı hazırlıyor bakanlığımız ve onun üzerinden ödül süreci başlatıyor. Her ikisinin de ayrı ödül süreçleri vardı. Yani öncelikle Antalya bu ödül süreçlerinde 2006 yılından sonra her yıl ilk 3 e girdi. Evet Antalya’nın bütün illere göre bilinmiyor gibi ama kaliteyle ilgilenen herkesin bildiği ve takdir ettiği şey Antalya bu konuda öncü ve bu işin lideri. Bakanlık bu işi kendine iş edindi ve başardı ama KALDER’in ödül sürecine herkes katılabiliyor, kategoriler var işte kamu kategorisi var, küçük ölçekli ve büyük ölçekli işletmeler var, bizim almış olduğumuz mükemmellik büyük ödülü Damlasu tarafından da alındı artı, İETT aldı.

KALDER, TÜSİAD’la birlikte değil mi?
Evet, bu ödül sürecini TÜSİAD’la birlikte yürütüyor. Şimdi kamu kategorisi, işletmeler kategorisi, yine o kategorilerde kendi içinde eğitim, sağlık ve sivil toplum gibi ayrılıyor. Herkes buraya müracaat serbest tabi ödül süreciyle ilgili belli bedeller var. Müracaat etmek için başvuruda bulunduğunuzda bir ücret yatırıyorsunuz. Bu derneğin belirlediği bir masraf, dernek tamamen gönüllülük esaslı çalışan değerlendiricileri var. Müracaat ettiğiniz ödül kitabını bunlar değerlendiriyor, 1000 puan üzerinden size puan veriyor.

Geliyorlar sizi denetliyorlar?
Tabi önce kitabı gönderiyorsunuz, biz bu modeli okulumuzda uyguladık yaptığımız çalışmalar bunlar elde ettiğimiz sonuçlar bunlar diyorsunuz. Bunun kitabını gönderiyorsunuz sonuçları da sunarak 75 sayfalık bir kitap gönderdik. Bu kitap bağımsız değerlendiriciler tarafında değerlendiriliyor. 1000 puan üzerinden puanlandırılıyor 500 puanı geçtiğinizde zaman sahaya kalıyorsunuz, sahaya kaldığınızda yine o sizin kurumu değerlendiren her kurumu ayrı değerlendiriciler ekipler değerlendiriyor. Bir baş değerlendirici var onun yönetiminde kurumun anlattıkları yerinde görülüyor, hani doğrulama diyelim ve kanıt aranıyor. Kurumun yeterince açmadığı yerlerle ilgili varsa çalışmaları onlar görülmeye çalışılıyor ve elde ettiği sonuçlar inceleniyor. Başarılı bir saha geçirirseniz, yani değerlendiricilerin verdiği puanı üste taşıyabilirsiniz. Kitapta yazılanlar görülemez alta inebilirsiniz. Kotayı üste çıkarıyorsanız -biz her halde 650 bandının üzerindeydik- geri bildirim raporu geliyor size. İşte o zaman ödüle layık görülüyorsunuz. İstanbul’a finalistlik plaketi ve belgesini veriyorlar. Siz hala bilmiyorsunuz neredesiniz, sonra işte 18 Kasımda İstanbul’da ödül töreni oldu orda tabi açıklanıyor ne olduğu orda öğreniyorsunuz.

Siz kaç kere o süreci yaşadınız?
Bu süreci 3 kez yaşadım. Tabi ki bu işin en önemli şeyi şu herkesin yaptığından daha farklı çalışmanız daha iyi çalışmanız ve daha iyi sonuçlar elde etmeniz gerektiren sürece giriyorsunuz.

Bu süreç çalışanlara, velilere ve öğrencilere ne katıyor?
Yani sonuçta burası bir eğitim kurumu verdiğiniz hizmeti tanımlıyorsunuz ana işiniz ne sizin? Eğitim öğretim hizmeti, bundan kimler yararlanıyor? İşte dışardaki veli öğrenci ve sizin çocukları mezun ettikten sonra giden okullar yararlanıyor. Benim verdiğim hizmetten müşterisi yani ürünümün sunduğum hizmetin müşterisi kim öğrenci, veli ve ilkokullar.

Yeniliğe açık olmayan insanlarla da karşılaşıyoruz diyorsunuz ya…
Zaman zaman insanlar değişime direnç gösterebiliyor çünkü çok özür diliyorum, işi yapış biçiminizi değiştirmeniz gerekiyor. Çünkü işi yapış biçimi değiştirmezsen sonuçları değiştiremezsiniz. Geriye doğru bir değerlendirdiğinizde, bu malzeme eksik, şu adımı eksik yapıyorum ve eğer bunları tamamlarsam daha iyi bir sonuç alacağım gibi bir gayretiniz olması gerekiyor ve işi yapışınızı değiştirmeniz gerekiyor. Bu işi yapışınızı değiştirirken eğer o sonucu size verecek olan beceriye sahip değilseniz kendinizi geliştirmeniz gerekiyor. Burada ben kendimi geliştirmek istemiyorum direnci ile karşılaşabilirsiniz.

Sonuçta çalışanlarınızı seçme şansı olmadığı bir konumdayız hepimiz. O yüzden o değişime direnen kişilerle böyle bir süreci yürütmeye çalışmak ya da onları da bu işin içine mal etme…
O insanlar bu işe nasıl dahil edilir? Şöyle düşünün, çok iyi bir sonuç elde edeceksiniz ve bunu nasıl başaracağınızı da tanımlıyorsunuz. Yaparsanız o sonucu elde edeceğiniz de kesin. Kim bu başarının içinde olmak istemez ki. Varacağınız noktayı göstermeniz gerekiyor. Nereye gidiyoruz? Ve ne yaparsak buraya gideceğiz? Neyi değiştirmemiz gerekiyor orada?

Üç kere katıldınız…
Biz bu sürece üç kez katıldık. Birincisi Ayten Çağıran Anaokulunda, 2008 yılında katıldık. İlk müracaatımızdı. Süreçten şöyle bahsedeyim; sürecin iki boyutu var. Birincisi bu modeli uyguladığınızda 2 yıldız, 3 yıldız, 4 yıldız ve 5 yıldız kategorileri var. Yıldız kategorileri ödül değil, yetkinlikle ilgili. Her artan yıldız sizin o işte ne kadar yetkin olduğunuzu gösteriyor ve 5 yıldıza kadar gidiyor. Ödüle müracaat farklı mesela biz Ayten Çağıran Anaokulunda ödüle müracaat ettiğimizde yıldız istemediğimizi söyledik. Biz yıldız istemiyoruz, ödül sürecine başvuruyoruz. Çünkü ödül, yıldızın üstündeki kategoriler ve puanlar.

Yıldızınıza sahip olduğunuzu varsayarak ödülünüze gidiyorsunuz.
Yıldızın üstünde çalışma yaptığınızı biliyorsunuz. Muratpaşa Kaymakamımız demişti ki hani aynı şeyi anlattım biz yıldızı kabul etmedik ödüle müracaat ettik. Sabiha Gökçen’in sürecini anlatırken yıldızı kabul etmedik direk ödüle müracaat ettik ve hedefimiz mükemmellik büyük ödülü dedim. O ne özgüven dedi, dedim ki bu özgüvenle alakalı değil, ne yaptığınızı biliyorsanız, nerede olduğunuzu biliyorsunuz. Biz bu sürecin içerisinde yaptıklarımızın oldukça farkındayız ve hangi bant aralığında olduğunu da biliyoruz onun için yıldızları kabul etmiyoruz.

Bu eğitime başvuranlar içerisinde özel okullarda oluyor mu?
Tabi ki özel okullarda Antalya’da var. Çok prestijli bir ödül. Bu ödül Türkiye’de kalite ile ilgili en prestijli ödül süreci ama sadece prestij elde etmek için değil yani böyle bir ödül sürecine prestij için de girilmemeli. İşi eğitim olan tüm kurumların bu modeli gerçekten uygulaması onların çok ciddi iyi sonuçlar elde etmelerini sağlayacaktır.

Sonuçta topluma dönecek. Hepimizi etkileyecek eğitim veren bir birim olduğunuz için…
Mutlaka kazandıracak, topluma kazandıracak, ailelere ve çocuklara kazandıracak. Bu işi özel sektörde yapanlara da… Prestiji arıyor özel sektör, prestijin yanında da her türlü kaliteyi kazandıracak.

Peki, şey, direk başvurdunuz, ödülü istediniz 2008’de…
2008’de Ayten Çağıran Anaokulu, Ulusal Kalite Başarı Ödülü aldı. Bir üstü olan büyük ödüldü, hedefi ve Türkiye’de ilk olacaktı. Başarı Ödülü aldı. Yani bir 50 puanla ilgili şey bu. Tekrar başvurduk. Ayten Çağıran, 2007 yılında, Milli Eğitim Bakanlığının ödül sürecine başvurdu, Türkiye ikincisi oldu. Ardından KALDER’in düzenlediği ödül sürecine başvurdu ve Ulusal Kalite Başarı Ödülü aldı. Ardından bir sene sonra tekrar müracaat etti. Tekrar ödül sürecinde yer aldı ve Ulusal Kalite Büyük Ödülü’nü aldı. Cumhuriyet tarihinde bir eğitim kurumu ilk kez Ulusal Kalite Büyük Ödülü aldı. Şimdi ödülün ismi Türkiye Mükemmellik Büyük Ödülü olarak değişti. Bu bizim ikinci Büyük Ödülümüz oldu.

Bunlar tamamen ekip işi değil mi?
Tabi buraya geldiğimizde Ayten Çağıran’da edindiğimiz deneyimler ve geldiğimiz bir nokta var. Yani ne yaparsanız, hangi sonucu elde edeceğinizi biliyorsunuz ve elde ettiğiniz çok iyi bir sonuç. Buraya geldiğim zaman ben arkadaşlara şunu söyledim; zaten sizinle ilgili bir bilgi de var, geldiğiniz yer ve yapılan çalışma, insanlar da kaygı da var. Yani şimdi ne yapacağız? Biz neyin içine düşüyoruz? Bize de mi aynı zulmü gösterecekler gibi... Ayten Çağıran’da öğrendik ve zamanı azaltarak daha kısa zamanda daha iyi sonuçlar alarak en son en büyük ödülü aldık. Buraya bütün o bilgi birikimi ile geldik. Eğer ekip kabul ederse uygulayabileceğiniz bir model. Ekip de kabul etti.

Peki, şu elçi ödülü?
O, mükemmellik elçiliği, bu KALDER’in ödül sürecinde hani büyük ödülü almış kurumların yöneticilerine bu yıl verildi. İlk kez verildi. KALDER Mükemmellik elçilerini belirledi. Daha önce büyük ödülü almış ve çalışmalarını sürdüren kurum yöneticilerine verdiler.

Ne kadar kurumla rekabet ettiniz, onun üstüne çıkıp bu mükemmellik ödülünü aldınız?
Şimdi biz bu sene ödüle başvurduğumuzda Eğitim Kategorisinde başvuran tek kurumduk. Tek başınaydık. Yani burada bir başka kurumla yarışmıyorsunuz. Bir model var bu modelin bir şeyi var, puan bandı var. Bu puan bandına siz başvuru kitabınızı gönderiyorsunuz ve bunun üzerinden değerlendiriliyorsunuz. Kurum bu işi ne kadar yapmış? Bununla ilgili kanıtları var mı vb. şeyler…

Rekabet süreci değil o zaman…
Rekabet süreci değil. Tescillenme süreci diyelim ama bu tescilin dışında, bu 4 yıldız, 5 yıldız tescillenme süreci ama ödüle müracaat ben bu işi çok iyi yapıyorum, çok iyi de sonuçlar elde ettim ve ödül almak istiyorum diye bir müracaat yoksa diğer okullara göre yarışıyorum diye değil. Mesela bizim okulumuzla beraber farklı kategorilerden 4 mükemmellik ödülü verildi. Herkesin kategorisi farklı.

Peki, neden az kişi başvuruyor ya da hiç kimse, bir tek siz başvurdunuz?
Dediğim gibi belki kültürü değiştirmek zor, işi yapış biçimini değiştirmek zor. Her gün aynı şekilde yaptığınız işi değiştirmek, alışkanlıklarınızı değiştirmek zor. Kimseye haksızlık etmek istemem. Bu bizim ilgi alanımızdı, bu ilgimizle ilgili kendimizi geliştirdik, sonuç almak istedik ve başardık. Hani bu konudaki deneyimlerimizi de sadece burada tutmadık. Biz aldık ödülü, iyiyiz, mükemmeliz, şahaneyiz demek yeterli değil ki. Ben çok iyiyim, ne olabilir ki en fazla 400 öğrenci alabilirim bu okula. Antalya’da ki herkesin bu okulu talep ettiğini düşünün, sadece arbede olur.

Belli bir vaktinizi de alıyor bu çalışma süreci, hazırlık süreci, aileniz var, üç tane çocuğunuz var, sağlığınız sıhhatiniz, ev işleri, annesiniz, eşsiniz bunlarla nasıl yürüdü? Siz çok rahat öyle bir yaşantıyı da tercih edip bu sürece hiç girmeyebilirdiniz.
İyi sonuçlar elde etmek için herhalde fedakarlık şart.

Ben ilk başta tahmin ettim. Eşiniz yoğun çalışan bir insan ama aynı zamanda sizi destekleyen arkadaşınız çocuklar nasıl karşıladı?
Çocuklar nasıl karşıladı şimdi mutlular çok gurur duyduğunu söyledi oğlum askerde bir takım şeyleri takip etti resimleri gördü çalışmalar anne seninle gurur duyuyorum, ne mutlu bana gibi cümleler kuruyor.

İşinizin zamansızlığında, aileyle belki daha az zaman geçiriyorsunuz ama kaliteli geçiriyorsunuz.
Evet, kesinlikle zamanı daha kaliteli hale döndürüyorsunuz. Çocuğunuzla da evle ilgili şeylerde de yani şapka çıkarıyorsunuz aslında. Burada işte şapkanız ne yönetici şapkanız var altını iyi doldurmanız lazım o şapkanın eve gidiyorsunuz annesiniz işte ne biliyim dışarıda toplumda farklı bir rolünüz var.

Peki kadın eğitimi ya da kadınlarla ilgili değerlendirmeniz nedir?  Türkiye’de ki kadınlarla sektördeki kadınlarla çalışan kadınlarla çalışmayan kadınlarla kadın nasıl olmalı ya da nasıl doğru yerde durabiliyor mu?
Kadın kim olduğunu bilmeli öncelikle neyi değiştirdiğini, neyi değiştirebileceğinin farkında olmalı. Neleri değiştirebilir bunu fark etmeli. Biz neleri değiştirebiliriz biz her şeyiz aslında merkez biziz. Bütün gelişmeleri belirleyen biziz, nasıl böyle bir gücümüz var, biz anneyiz, biz eşiz, biz çocuklarımızı yetiştiriyoruz ve geleceğe hazırladığımız sokağa çıkan ve diğer insanlarla yan yana gelen bireyleri yetiştiren biziz. Yani kadının güzel bir duruşu olmalı, kendini geliştirmiş olmalı, saygın bir yerde olmalı, asla ezdirmemeli, gücü olmalı, ekonomik gücü kesinlikle olmalı ben öyle düşünüyorum. Hani belki şey diyeceksiniz hani okumuşsunuz siz her şeyi başarmışsınız buradan konuşmak kolay gibi diyebilir insanlar ama hiçbir şey kolay değil, hayatta kalmak için kendinizi geliştirmeniz gerekiyor, sorunları iyi çözebilmek yönetebilmek için karşı karşıya kaldığınız problemlerde güçlü olabilmek için okumanız, çalışmanız, çok yönlü düşünmeniz gerekiyor her şeyi başarmanız gerekiyor.

Bu geçirdiğiniz süreçte kadın olduğum için işte şurada zorlanıyorum ya da öyle bir durumla karşılaştınız mı?
Hiç öyle bir şey düşünmedim, hayır hiç karşılaşmadım. Kadın olmanın avantajı veya dezavantajı diye bir durum şuana kadar yaşamımda hiç gündeme gelmedi.

O sizin nasıl sunduğunuzla ilgili bir şey her halde?
Tabi ki de ben önce insanım. Yani ben toplumun içerisine kadın kimliğimle çıkmıyorum. Bir bireyim, nasıl bireyin bir hakları varsa sorumlulukları da var ve bu sorumlulukların içerisinde kendini geliştirme sorumluluğu da var. Ben kendimi, kadınım ve bunu başardım diye de görmüyorum, ben insanım bir insan olarak hayatı anlamlı hale getirmem için yapmam gereken şeylerin farkındayım. Yani kadın kimliğini öne çıkarmak veya geride bırakmak çok sağlıklı bir şey değil ama kadınlar güçlü olmalı hani gerçekten iyi bir model olmalı kendini çocuğuna rehberlik eden bir anne olarak geliştirmeli, ekonomik bağımsızlığı olmalı, ezilmemeli. Döndüm dolaştım aynı şeyleri söyledim gibi geliyor.

Yok, şöyle son soruyu soracağım. Peki, bu kadar yoğun tempo sağlık nasıl gidiyor?
Sağlık çok iyiydi ne zamana kadar, 2 yıl önce eylül ayında okullar açıldıktan sonra aslında hiçbir sorunum olmadığı halde yani gerçekten herhangi bir göstergesi olmadığı halde sadece bir hisle, eşime sıkıntı yani bir şey hissediyorum dedim. Ertesi gün eşim arkadaşlarımı aramış, yani bu Aslı çalışmaktan kendisiyle ilgilenmez. Ne olur doktordan bir randevu alın beraber gidin diye. Beraber gittik hastaneye. Herhangi bir sıkıntı yok dediler ama mamografi alalım ve bir de ultrason alalım dedi. Özel bir hastanede Cem bey, Cem beyin ismi benim için önemli, hayatımı kurtardığını düşünüyorum. Ultrason doktoru Cem bey dedi ki her hangi bir sıkıntı yok niçin geldiniz. Dedim ki ben bir şey hissediyorum, nasıl bir his dedi. Valla böyle bir şey hissediyorum, yani şuramda, şu şekilde bir şey ışık yanıp sönüyor gibi. Güldü hatta bana nasıl bir ışık falan diye sordu. Sonra ultrason ile o bölgeye baktığı zaman tümörleri gördü tespit etti ve raporunu yazdı. Tekrar doktora çıktım. Doktor bey raporu gördüğünde şok oldu dedi ki tekrar muayene edebilir miyim sizi. Bu dedi bir cihazın görebileceği en küçük kitle yani tümör kitlesi 4mm-12mm kitleler vardı. Ne hissediyorsunuz siz dedi, yani nasıl bir şey bunu hissedemezsiniz siz dedi. Sonra alalım dedi bunu almamız gerekiyor dedi. “operasyondan sonra okula gidebilir miyim”? Bana baktı dedi ki; gitmezseniz olmuyor mu? Yani böyle bir operasyondan sonra siz her halde durumun farkında değilsiniz. Evet, ayağa kalkabileceksiniz vs. ama dinlenin biraz dedi. Biz randevulaştık vs.

Yani parçayı aldılar sonra tahlile gitti?
Ben başka bir hastaneye gittim vazgeçtik biz Perşembe günkü operasyondan yeni bir genel cerrah onunla görüştük o olasılıklardan bahsetti bir de yapılabilecek operasyon türlerinden bahsetti. Bu çok radikal bir şey benim kararım sol göğsümde vardı tümör ben her iki göğsümün de tamamen temizlenmesini istedim yani bir daha karşılaşmak istemedim böyle bir şeyle. İşte operasyon geçirdim sol kolumun altındaki lenflerde sorun vardı. Sol kolumun altından da operasyon geçirdim. Hepsi birden oldu, bitti.

Ne kadar süre. Bu arada işe gelip gittiniz mi?
Ameliyattan sonra 1 yıl bana rapor verildi. Ben 3 ayını kullandım, 3 aydan sonra döndüm okula. Çünkü işte olmak, dostlar arasında ve üretiyor olmak, insanlar arasında daha iyi geliyor. Tabi ki evde üretiyorsunuz. Çocuklarınıza zaman ayırıyorsunuz. Evde de yapacak çok iş var. Hatta çok keyifli gazete okuyabilirsiniz, kitap okuyabilirsiniz, programları izleyebilirsiniz ama üretime alışmışsınız.

Yani siz şey demediniz mi? Kendimi işe harcadım, sağlık elden gitti, kanser oldum. Artık kendime vakit ayıracağım, eve vakit ayıracağım, gezip dolaşacağım demediniz.
Valla yani sağlıkla ilgili gelebilecek duruma geldiğim ilk anda buradaydım.

Peki, şimdi iyisiniz?
İyiyim, gayet iyiyim, çok iyiyim. Takiplerimi yaptırıyorum üç aydır. Buradan söylenebilecek ne var? Hani benimki tamamen tesadüf, çok ilerlemiş vakalar var. Belki işin ameliyat sonrasında estetik kısımlara girdiğinizde maliyetler karşınıza çıkabilir ama ameliyat her hangi bir vatandaşında yararlanabileceği bir hizmet. Her 8 kadından 1 tanesinde meme kanseri var. Ne kadar kötü bir şey? Ve kolay, taramalar ücretsiz. Süreçte sizin kendinize zaman ayırıp gidip bir kontrol ettirmeniz gerekiyor ve 35 yaşın üstündeyseniz bunu düzenli yapmanız gerekiyor. Kadınlarla ilgili iki risk var, çok yüksek oranda. Meme kanseri ve rahim kanseri ve bunlarla ilgili taramalar ücretsiz. Gerçekten yani okumuş, kariyer yapmış, ekonomik gücü olan arkadaşlarım da sıkıntı ihtimalinden kaçanlar var ne kadar üzücü. Nereye kadar kaçabilirsiniz? Yani benim verdiğim ilk tepki bu benim karşıma çıkmış bir sorun ve bundan kaçmanın anlamı yok ki? Çözeceksiniz.

İnanılmaz bir bakış açınız var hayata…
Hemen çözeceksiniz onu. Onunla devam edemezsiniz. Radikal kararlarım var evet öyle, kimse gidip ikisini de alın demezdi yani. Doktor diyor ki bir tanesini temizleyeceğiz sorun bir tarafta ve estetik olarak ta destek vereceğiz. Hayır, dedim sorun bu değil. Sorun şu ben şimdi bu sorunu yaşadım sol tarafımda bunun ileri de sağa sıçrama ihtimali var. Benim bunu tekrar yaşama gücüm olmayabilir. Yaş olarak, müdahale olarak düşünün 80 yaşımda çıktı narkoz alamıyorum ne yapacağım? Yani ikisinin de alınmasına karar verdim ben. Ama hiç korkulacak bir şey değil. Sonrası korkulacak bir şey. Eğer ilgi göstermezseniz ve çözmezseniz çok üzücü bir süreç.

İşte belki o üzücü süreçten kaçabilirmişiz gibi gelip, kaçıyoruz…
Kaçmıyorsunuz daha üzücü bir sürece atlıyorsunuz kaçarak. Gayet iyiyim. Daha önceki yaşadığım hiçbir şeyden taviz vermiyorum. Vermem gerektirecek duruma geçebilirdim eğer kaçsaydım. Bir takım şeylerden vazgeçmek zorunda kalabilirdim.

Antalya Kadın Müzesi için ne düşünüyorsunuz?
Söyleyemedim ben hiç size, hoş geldiniz buraya, çok geç oldu ama.
İyi ki geldiniz. Müzenizle ilgili ne düşünüyorum? İyi ki varsınız. Yaptığım incelemede, Antalya’da, kadınlar arasında, belli alanlarda başarı göstermiş ve başkalarını örnek ve model olacak insanların peşinde ve bunların deneyimlerini paylaşıp yayılmasını sağlamak istiyorsunuz. Çok özel ve çok güzel bir niyet ve benim bu anlamda yapabileceğim her şeye tamamen gönüllü, istediğiniz kadar zaman ayırarak dahil olurum, yani çok samimi söylüyorum bunu.

Teşekkür ediyoruz ekip arkadaşlarımla.
Deneyimlerimizi her platformda herkesle paylaşırız ve paylaşan arkadaşlarla yan yana çalışırız.

Bundan sonraki hedefiniz ne? Elçisiniz, iki tane ödülünüz var.
Bir eğitime gitmiştik, arkadaşlar dedim Türkiye’nin ilk kadın cumhurbaşkanı ben olacağım, fotoğrafta iyi gülümseyin. O fotoğraf size ileride lazım olacak falan diye dalga geçmiştim, fotoğraf çekindik, zaman zaman arkadaşım arıyor ne yapıyorsun? Yetkinleşmeye çalışıyorum. O koltuğa geçmek için insanın onu yapabilecek yetkinliğe getirmesi gerekiyor kendini. Hazırlanıyorum diyorum. Şimdi böyle bir şey. Hedefimiz Avrupa, Avrupa Mükemmellik Ödülü almak istiyoruz.
Şu anda bu kurum Avrupa ödülüne başvursa ödülü alır mı? Evet, alır. Sürecin sadece ekonomik boyutunu, sponsorunu bulmamız lazım. Ciddi maliyeti olan bir şey daha önce söyledim. Yani 100 ile 140 bin arası bir maliyeti var. Çünkü Avrupa ödül sürecine başvuruyorsunuz sonra ekiple tanışmaya gidiyorsunuz, epey bir görüşme yapıyorsunuz. Bütün bunların masrafları, ödüle müracaat niyet ettiğinizdeki yatıracağınız miktar. Sonra gidip gelmeleriniz yurtdışı sonra sahaya kaldığınızda oradan gelen ekibin bütün masrafları, konaklamaları, uçuş vb. ve ondan sonra ödülü aldığınızda gideceğiniz süreçler, başvuru parası ile oldukça maliyetli. Bu bize ne kazandırır?

Yani sadece gözünüzü o korkutuyor herhalde?
Bizim gözümüzü… Ödül süreci zaten niyet ediyoruz, hazırız diyoruz. Cumhurbaşkanlığına niyet etmem için oraya altını doldurup gitmem lazım. Ödülü alabiliriz. Alırız, yani bugün müracaat etsek önümüzdeki bütün maddi engelleri kaldırdığımızda bu ülkeye Avrupa mükemmellik ödülünü bir eğitim kurumu olarak getiririz.

Ben alacağınıza inanıyorum.
İnşallah. Tek derdimiz ekonomik bir sponsor bulmak. Yani çok isteriz. Bu ülke gerçekten iyi örneklere ihtiyacı olan, sizin o misyonunuz var ya, iyi örnekleri başkalarına tanıtmak ve yayılımını sağlamak. İyi şeylerin başarılabileceğini gösteren hikayelere ihtiyaç var. Biz bu hikayenin kahramanı olmak istiyoruz.

Sizin hedeflerinizi yapamayacağınızı düşünmüyorum bile. Kafanıza koyduğunuz her şey, doğru şeyler yani, sadece o hedefe varmak için yapmak istediğiniz şeyler değil, gerçekten sadece kendi iyiliğiniz için değil etrafınızdakiler ve bu ülke için…
Ben ülkem için istiyorum bu defa çünkü bu ödüllerin bize hiç bir maddi katkısı yok sadece maddi katkısının dışında eğitime çok yüksek katkısı var. Çok iyi çalışmalar ve herkese duyurulması gereken çalışmalar. Öncelikle Antalya’daki bütün eğitim kurumlarında böyle bir kültürün oluşması ki bunu başardık. İlk kez açılan bir anaokulunda bile Antalya’da standart bütün ülkemize göre daha yüksek. Ne kadar büyük bir başarı. Açtığınız anda bile ülkedeki bütün anaokullarına göre daha yüksek standartta bir anaokulu açıyorsunuz. Bir de böyle çalışmalara başvuran okullarımız var. Bunu yapan çok okulumuz var Antalya’da.

Çünkü siz örnek olmuşsunuz, başarılabileceğini göstermiş oluyorsunuz.
Deneyiminizi paylaşıyorsunuz ve onlara da destek oluyorsunuz. Gönüllülük esasıyla, herkes için de varız yaparız da bunu. Çünkü bu bir sosyal sorumluluk artık. Şeyi çözmüzsünüz Sorunu çözmüşsünüz ve bu sorunu nasıl çözdüğünüzü saklamak vatan hainliği gibi bir şey. Yani bir de o geçsin aynı yollardan demek vatan hainliği çözümü bulmuşsun bütün zamanları aşmışsın, maliyetleri aşmışsın, yani deneyimleri paylaşmak gerekiyor. Biz bu deneyimi Antalya’da paylaşıyoruz. İnşallah ülkemizde de yayılır ve böyle bir ödülü de bu ülke hak ediyor.
 
 
ASLI KANBİR