HÜLYA BİLGİN
Görüntülenme: 15445

HÜLYA BİLGİN

ATSO´NUN İLK KADIN YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Söyleşiyi Yapan: Yeliz Gül Ege
Yer: Antalya Ticaret ve Sanayi Odası
Tarih: 25.11.2015

Galeri

Söyleşi


Sizi tanımakla başlayalım.
Ben 1950 Burdur doğumluyum. Babam Antalyalı, annem ise Aksekilidir. Babam Burdur’da doktorluk yapıyordu, daha sonra on sene belediye başkanlığı yaptı Burdur’da. Siyasete oradan yakındım yani. Liseyi Burdur’da okuduktan sonra üniversite için İstanbul’a gittim. İnşaat mühendisliği okudum. Master sırasında eşimle evlendik.

Çocukluk yıllarınızı anlatır mısınız?
Biz iki kız kardeşiz. Babam çok açık fikirli bir insandı annem ise çok mücadeleci bir kadındı. Anneannem de mücadeleci bir kadındı. İkisi de Akseki’nin zor şartlarında yetişmiş. Anneannem o zamanın koşullarında ortaokul seviyesinde okumuş bir kadın. Annem ilkokul mezunu idi, kendini çok iyi yetiştirmiş hatta babama seçim kazandırmış bir kadındı. Babam ikinci başkanlık döneminin seçim çalışmaları döneminde ayağı kırılmış yatıyordu. Seçim çalışmalarını annem yürüttü. Bu iki kadın vardı evde ve açık fikirli bir baba. Ben iki kız kardeşten büyük olanım. Babam bir cumhuriyet çocuğuydu. 1915 doğumlu, Atatürk döneminde liseyi okumuş ve üniversiteye başlamış bir insan. Bu nedenle babamın çok farklı bir yapısı var. Bizim yetişme dönemimiz ise 1960 özgürlük anayasasının yürürlükte olduğu bir dönem. O dönemde yetişen kadınlara dikkat ederseniz yani 1960 sonrası eğitim görmüş, üniversite okumuş kadınlar özgürlükçü bir nesildir. Böyle bir şanslı dönemimiz vardı, çok önemli bir dönem. Burdur çok küçüktü o yıllarda, yaklaşık 35 bin nüfusu vardı. Aynı dönemde Antalya’nın nüfusu da 55 bindi. Liseye kadar Burdur’da okudum ve çok iyi bir öğrenciydim. Zaten fazla yapacak bir şeyiniz yok iyi bir öğrenci olmaktan başka. Liseyi birincilikle bitirmiştim ve Amerika’da eğitim alma şansı yakalamıştım sınavla fakat o sırada dayım öldü ve annem beni göndermekten vazgeçti. Belki de böylesi iyi oldu, kim bilebilir? Dolayısıyla okumak için bir mücadele vermedim aileme karşı. Okumam için kolaylık gösteren bir ailem oldu ama eğer başarı gösteremeseydim o destekten kolayca vazgeçebilirlerdi. Seneler sonra neden üniversite okuduğumu düşündüm. Tamam, meslek sahibi oluyorsunuz ama esasında niye okudum? O zaman şunu fark ettim ki kendimi aileme ispat etmek için okumuşum. Niye master yaptım? Onu da kendimi kendime ispat etmek için yapmışım.

Burdur’da kadınlar nasıldı o yıllarda?
Memurun ve eşrafın kadınları hep aydındı. Diğer insanlar da aydındı aslında. Giyim kuşam farklı olabilir fakat aydın insanlardı ve burdur hala aydın bir yerdir. O dönemde keşke yapsaydım dediğim bir şey vardır o da halk bilimleriyle ilgilenmek. Burdur’da müthiş bir halk kültürü vardır keşke onu daha iyi öğrenebilseydim.

Üniversite yıllarınızı anlatır mısınız?
1967 yılında liseden mezun oldum. Burdur lisesi o yıllarda çok iyi bir liseydi. Fevkalade iyi öğretmenlerimiz vardı. Burdur lisesine devam eden öğrencilerin çoğu üniversiteye gitti. Üniversite sınavlarına girdim. Her üniversitenin sınavları ayrıydı, birçoğuna girdim. Merkezi sistemde Türkiye 10.su oldum. Yabancı dil eğitimi iyi olduğundan Robert Koleji seçtik. Benim ilkokul öğretmenimin kızları da orada okuyordu. O yıllarda üniversite öğrencileri hep yurtta kalırdı. Benim asıl istediğim yer tıptı ama gittiğim okulun sonuçları erken açıklanmıştı. Biz orada bir aydır kalıyorduk ve rahat bir kampüs hayatı vardı. Bu nedenle ailem benim İstanbul tıpa geçmeme müsaade etmedi. Okuluma alışmış olmama rağmen bir hafta boyunca her gece telefon ettim ben tıbbiyeye geçeceğim diye. Babam izin vermedi. Çünkü tıbbiyeye gidersem Çemberlitaş kız yurdunda kalacaktım ve orada okumanın koşulları zordu. Neticede ben okulumu sonradan çok sevdim. Başta doktor olmayı çok istemiştim çünkü önümde idol olacak başka bir meslek yoktu. Burdur gibi küçük bir yerde ya doktor, ya avukat var başka meslek bilmiyorsun. Ben böylece mühendislik okudum.

Üniversitede okuduğunuz bölümde kadın öğrenci sayısı nasıldı?
İnşaat bölümünde sadece beş kız öğrenci vardı. Bir tanesi Rum bir arkadaşımızdı Yunanistan’a göç etti, akıbetini hiç bilmiyorum. Öbür iki arkadaşımız inşaatla hiç ilgilenmedi, biri bilgisayarcı oldu diğeri İngilizce hocalığı yaptı. Biz sadece eltim Cevher ve ben inşaat işi yaptık. Cevher çok başarılı oldu, planlama müdürlüğüne kadar yükseldi. Ben de şantiyeci oldum. Bizim dönemimizden önce üniversitenin inşaat bölümünde üç kız vardı ama bizden sonra çoğaldı bu sayı. Esasında bölüme ilk girdiğimde mühendisliğin ne olduğunu bilmiyordum. Benden önce giden arkadaşım elektrik bölümü yazdığı için ben de onu yazdım. O yıllarda ilk yıl genel bir eğitim alıp sonraki yıllarda bölümlere ayrılıyorduk. Başta tercihi elektrik olarak yazmıştım ama elektrik bana çok muhayyel geldi. Daha somut şeylerle uğraşmak istedim ve makine bölümüne geçtim. Makine parçaları çizdiriyorlardı ve müthiş hassastı çizimler. Bunun bana göre olmadığını fark ederek kimya bölümüne geçtim fakat laboratuvar çalışmalarında oraya göre olmadığımı anladım. Geriye sadece inşaat mühendisliği kaldı. Cevher ile inşaat bölümüne gittik. Bölüm başkanı Şahap Yalçın bize “Neden inşaata geliyorsunuz? İnşaat kızlara göre değildir, dağda bayırda yapamazsınız, siz en iyisi kimyaya gidin” dedi. Biz de hepsine gittiğimizi ve inşaatta kararlı olacağımızı belirttik. Zaten hoca bize böyle deyince biz inşaat bölümünde kalma konusunda daha inatçı olduk ve kaldık. Sonradan bana ekonomi bölümüne geç diyenler oldu. Çünkü ekonomi dersinde çok başarılıydım.

Kadın hocalarınız var mıydı bölümde?
Elektrikte ve kimyada vardı ama inşaat bölümünde kadın hoca yoktu.

Üniversite yıllarınızda politik hareketlere katıldınız mı?
Evet, çok yürüdük. Bir özgürlük ortamı vardı o yıllarda. Okuduğum üniversite o zaman Robert Kolej olarak geçiyordu sonradan Boğaziçi Üniversitesi oldu. Özerk üniversite istiyoruz diye yürüyüşlere katıldık. Bir anımı anlatayım; öğrenci birliği olarak faaliyetteyiz ve Ankara’ya yürümeye gideceğiz özerk üniversite için hükümetin dikkatini çekmek amacıyla. O sırada ailem İstanbul’a geldi. Ben “Ankara’ya yürümeye gidiyorum” dediğimde annem karşı çıktı ama babam “Gençler siyasetle ilgilenmeyecek de siyaset sonra ne olacak? Elbette yürüyüşe gidecekler” dedi ve bana destek verdi.

Üniversite eğitiminizden sonra çalışmasam da olur dediniz mi hiç?
Hayır, bu bir borçtur. Size bir yatırım yapılıyor, bunun karşılığını vermek zorundasınız. Ayrıca bunu layıkıyla sindirdiysen böyle düşünemezsin. Ben çalışmayayım konusu çok doğru bir iş değil. Bazılarının eşi çalışmasını istemiyor, bunu da doğru bulmuyorum. Eşlerin birbirine saygılı olması gerektiğini düşünüyorum. Zorunlulukları bilemem ama sırf eşi istemiyor diye çalışmıyorsa eğer bu kişi okumaya gitti yerde başka birisinin hakkını yiyor bence. Benim çok dominant bir annem vardı. Belki onun tutumu nedeniyle ben böyle düşünüyorum.

Eşinizle tanışmanız nasıl oldu?
Eşim üç yaş büyük benden. ODTÜ’den bizim okula master yapmak için gelmişti. Kardeşi ve kardeşinin karısı benim sınıfımdaydı. Arkadaşımızın ağabeyi olduğu için onunla da böyle bir tanışmamız oldu sonra da evlenmeye karar verdik.

O dönemde daha çok görücü usulü evlenmeler yaygınken sizin evlenme kararınızı aileniz nasıl
karşıladı?

Babam çok bozuldu eşimi kendim bulduğum için. Sanırım onlara bu haberi verişim biraz uygunsuz oldu. Annem bana bir mektup yazmıştı seninle tanışmak isteyen biri var, baban da izin verdi diye. Ben de anneme telefon edip “Benim burada bir arkadaşım var ben zaten onunla evleneceğim” dedim. Annem de bunu direk aktarınca babam bozuldu ama sonradan babam eşimi kendi oğlu gibi sevdi. Bizimki bir aşk evliliği, hala çok severim eşimi. İnsanın sevdiği insanla evlenmesi ve onunla bir ömür geçirmesi çok önemli, çok güzel bir şey.

Çalışma hayatına eşinizle mi başladınız?
Evet, 1973 yılında master yaparken evlendik ve çok yoğun bir çalışma temposuna girdik. Dört yıl çocuk sahibi olmadık. Master sonunda artık şantiyelere çıkmaya karar verdik. Şantiyelere çıkmak eşimin fikriydi, ben ona uydum. Bana kalsa akademik kariyer yapmayı tercih edebilirdim. Bu bir yol ayrımıdır. O yıllarda akademisyen olmak daha kolaydı. Daha sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde doktoraya başladım ama bitirmedim. Şantiyelerde çalışmaya başladık. Arazide çalışmak güzeldir, ürettiğinizi görürsünüz. Farklı insanlarla bir arada çalışırsınız, sokaktaki insanla iç içe olursunuz. Profesyonel olarak çeşitli şirketlerde çalışıyorduk. İstanbul’da bir şirkette çalıştık ondan sonra tamamıyla altyapı işinde olduk. Konya Ereğli’nin kanalizasyon işinde çalıştık karı koca olarak. Orada yaşadık dört yıl. Oğlum ve kızım orada doğdu. Kırklareli’nde sulama ve tünel inşaatında çalıştık. Mersin’de soda sanayiinin boru hattı işini yaptık. En teknik olan iş oydu. Dünyada cam takviyeli plastik uygulamasının ilk örneğidir. Kendimi en başarılı bulduğum işlerden birini burada yapmışımdır. Çok keyifli çalışmalardı bunlar. Mersin’den sonra da Libya’ya gittik 1 sene kaldık orada. 1983 yılında Antalya’ya dönüp kendi şirketimizi kurduk eşimle. İnşaat işlerine başladık.

Çalıştığınız işte daha çok erkekler var, bir kadın olarak şantiye ortamına uyum sağlamanız kolay oldu
mu?

Bu benim için kolaydı çünkü ailem beni erkek gibi yetiştirdi. Sokakta hep erkek arkadaşlarla oynardım, lisedeyken de hep erkekti arkadaşlarım. Diğer kız arkadaşlarımda da benzer bir tutum vardı ama kızlar liseye gitmeye başlayınca sokak hikayesi bitiyordu. Saçım hiç uzun olmadı benim. Erkeklerle daha iyi anlaştım. Şantiyede ise genelde bir saygı ortamı vardı. O saygı ortamı nasıl kuruldu bilmiyorum, belki de tahsile karşı bir saygıydı. Bir keresinde eşimin gömleğinin düğmesi sökülmüş ve şantiyede çalışan erkeklerden biri bana “Yenge neden dikmiyorsun ağabeyimin gömleğini?” diye sordu. Ben de “Eli yok mu? Kendisi diksin” dedim. Bu çok önemli bir olay değil aslında ama her şeyi kadının yapması bekleniyor. Mühendis de olsanız kocanızın düğmesinden siz sorumlusunuz onların gözünde. Bir keresinde de babam Mercedes araba almıştı ve onunla şantiyeye gelmişti. Ustalardan biri “Kimin bu araba?” dedi. Ben de boş bulundum ve babamın olduğunu söyledim. Ben öyle deyince “Abla neden çalışıyorsun sen?” dedi. Yani babanın parası varsa neden buralarda sürünüyorsun, neden çalışıyorsun düşüncesi var. Kadınların çalışmayı istemesini insanların aklı almıyor. Bu fikri yadırgıyorlar.

Annelik konusunda ne söylemek istersiniz?
İlk kez 27 yaşında anne oldum. Bambaşka bir şey tabi ki annelik. Doğumdan bir gün öncesine kadar şantiyedeydim. Doğumdan on gün sonra da şantiyedeydim. Bu doğru mu derseniz şimdi bunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Biraz daha çocuklarımla vakit geçirseydim diyorum. Sabah onlar uyurken gidiyorsunuz akşam geldiğinizde de uyumuş oluyorlar, çok fazla vakit geçiremiyorsunuz çocuklarınızla. Onun için bebeklikleri ile ilgili dönemde çocuklarımla çok birlikte olduğumu söyleyemem. Kayınvalidem, annem ve anneannem çok yardımcı oldular çocuklarım konusunda. Çalışma hayatım çocuklardan sonra hiç değişmedi. İş aşığı bir insandım ama bunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Çocuklarımla ilerleyen zamanlarda birbirimizi çok sevdik, arkadaş olduk. Özgürlükçü ve aynı zamanda kontrollü bir anne olduğumu düşünüyorum. Çocuklarım da çok uyumluydu.

Antalya’da turizm sektörüne girme sürecinizi anlatır mısınız?
O dönemde turizm Antalya’da yeni yeni gelişiyordu. Arkadaşlarımızın çok teşviki oldu. Şehir otellerine ihtiyaç olacak dediler bize. Otelin yeri kendimize aitti. Yatırım prosedürlerinin tamamını kendimiz aldık,
inşaatı da biz yapıyoruz. 1990 yılının Nisan ayında oteli açtık ama Ağustos ayında körfez krizi çıktı. O döneme kadar çok güzel kültür turları oluyordu, çok kaliteliydi yapılan işler. Krizden sonra kalite düştü, kültür turları bitti. Kalkınma bankasına bir borçla yakalandık biz krize. Sonra kuzey ülkeleriyle çalışan Viking Tur ile çalışmaya başladık. Odaları daha ucuza vererek para kazanmaya çalıştık. Yeni yeni insanların gelmesiyle Antalya değişti, kültürlerin kaynaşmasıyla insanların bakışları değişti. Turizm çok şey kattı insanlara.

Meslek odası ve ticaret odasındaki ne gibi çalışmalarda bulundunuz? 
Ben kurumlara çok inanan bir insanım. Yasası olan kurumlar organizasyonu kolaylaştırır. İnşaat mühendisleri odasına girdim Antalya’da. İbrahim Ekinci’yle beraber temsilci yardımcısı olarak odada çalışmaya başladık. Beton kalitesinin kontrol edilmesi gerektiği düşüncesiyle beton laboratuvarı açtık. Belediye başkanı Yener Ulusoy’du. Kendisine konunun önemini anlattık ve bize yardımcı oldu, yer temin etti. Bu laboratuvarın çok faydası oldu gerçekten. Ondan sonra genel merkez Antalya temsilciliğini şube yapmaya karar verdi. İlk yönetimde de yer aldım inşaat mühendisleri odasında. O dönemde tek kadın bendim ama benden sonra başka kadınlar da oldu. Osman Berberoğlu ile karşılaştık, bana meslek komitesin girsene dedi ama yönetim olmaz. Yani küçükten başlayacaktım. 1991 yılında meslek komitesine girdim, iki yıl sonra meclis üyesi oldum ve krizler üst üste geliyordu turizmde. Benim turizm komitesinden biri olarak meclis üyesi olduğum dönemde 1994 krizi oldu. Çok kötü borçlarla yakalandı insanlar. Bu konuyla ilgili bir şey yapmak lazım dedim. Borcu olan turizmcileri toplamaya karar verdim. Turizm Bankası Bölge Müdürü Nihat Güney’den bizim odaya kayıtlı olan borçlu turizmcilerin listesini istedim. Biz toplantılara başladık ve hükümete bir ödeme planı kabul ettirmeye çalışıyoruz. Ankara seferlerine başladık. Tansu Çiller’le konuştuk ve o bize “Hayır, borç erteleme yok” dedi ama sonra borçlar ertelendi dört yıllığına böylece insanlar borçlarını ödeyebildi. Bu önemli bir işti ve daha önemli bir iş olarak Ticaret odasının uluslararası alana girmesi gerektiğini insanlara kabul ettirdim.

Bir kadın olarak ATSO yönetim kurulunda bulunmanız nasıldı?
Aslında burada başlayıp biten bir şey olmadı hiç. Böyle akan bir süreçti. Meclis üyesiydim ve çok çalışıyordum. Bu kadar çalışırken neden yönetime girmeyeyim dedim. Daha iyi işler yapabilirim dedim kendime. Bir ara seçimde yönetim kuruluna adayım dedim. Bunun üzerine Akay Bey telefon etti benimle çalışır mısın diye. Yönetim kurulunda olmak istiyorum ve kim benimle çalışmak istiyorsa onunla çalışırım dedim. Meclis başkanlık divanında ilk kadın bendim. Meclisi de yönettim. Ancak nasıl fark edilmez bir insandıysam meclisi yönettiğim gün bir takım kişilerin meclise girişi oldu başka sektörlerden ve ben mecliste onların tanıtmasını falan yaptım. Daha sonra o kabulünü yaptığımız kişiyle gene odanın bir başka toplantısında karşılaştık ve adamcağız bana “Siz de mecliste misiniz?” diye sordu. “Sizin kabul edildiğiniz meclisi ben yönetmiştim” dedim. Bu çok hoş bir hatıramdır. Herhâlde kısa saç, tayyör falan erkek gibi geldim insanlara.

Sizinle birlikte ATSO’da değişimler oldu mu?
Kendiliğinden gelişen şeyler olmuş olabilir, çok dikkatimi çekmedi ama mesela o güne kadar ticaret odası Ankara’ya gittiğinde yalnızca iktidar partisini ziyaret ederdi. Muhalefet partisine ziyaret ilk benim zamanımda oldu.

ATSO’da ne gibi çalışmalarda bulundunuz?
Avrupa birliği girişimcilerle partnerlik fuarı başlatmıştı. Bunun ATSO üyelerine tanıtımını yaptım bu etkinlikten faydalanmaları açısından. Ben Avrupa birliğinin düzenlediği faaliyetlerle hep ilgilendim. Sonuçta devlet buraya bir para yatırıyor, bunlardan faydalanmalıyız. TOBB’un dış ilişkiler faaliyetleri için burada ayrı bir büro kuruldu ve dış ilişkilerle ilgili toplantılar yapıldı Antalya’da. TOBB’un temsilciliğini karma istişare komisyonunda yaptım. Ekonomik sosyal konsey gibi bir oluşum vardı orada Hüsamettin Bey ile çalıştık iki sene. AKTOB’ta görev aldım, bunun yanı sıra ATAV’ın kurucuları arasında bulundum, otel olarak da vakfın kurucuları arasındaydık. Ben belediye meclis üyeliği de yaptım Muratpaşa Belediyesinde. ATSO ile aynı dönemde oldu bu çalışma. Bir dönem yapıp bıraktım belediye meclis üyeliğini.

Siz kendinize kimleri örnek aldınız kadın olarak?
Bir tanesi babamın arkadaşı olan bir doktor hanımdı. Müthiş çalışkan bir kadındı. Adı Muzaffer Ustabaşıoğlu, 1945 mezunu bir doktordu İstanbul’da. Üzerindeki tayyörle yatardı doğum olacak, haber verecekler diye. O kadar çalışkandı. Daha sonra Hisar Restoranın kurucusu Emel Hanım’ı çok beğenmişimdir ve Prof. Dr. Jale İnan. Onunla 1983 senesinde Side Apollon tapınağının restorasyonu sırasında tanıştık ve birlikte çalıştık. Çok zeki ve çalışkan bir kadındı. Bunlar benim kendime örnek aldığım kadınlar ve onları çalışkanlıkları ile örnek aldığımı fark ediyorum şimdi.

Teknolojiyle aranız nasıl?
Bu yeni iletişim araçlarını kullanıyorum. İnşaat teknolojisini yakinen takip ediyorum diyemem. Rastladığım zaman okuyorum ama özellikle takip etmiyorum. Teknolojinin gelişmesi ve mühendisliği etkilemesi konusunda bir fikrim var. Proje yapımıyla ilgili programlar yapılıyor günümüzde bu programlar size bir sonuç veriyor ama bazı yeni mezun mühendislerin bu sonuçları yorumlama yeteneği yok. Sonucu yorumlamak bir kabiliyettir ve bu yok. Muhakeme konusu bence eğitimde bir eksiklik haline gelmiş.

Tekrar dünyaya gelseydiniz yine kadın, yine Hülya Bilgin olur muydunuz?
Kadın olmayı tercih ederdim yine, babamın erkek evlat istemesine rağmen. Babam erkek evlat istediği için beni erkek gibi yetiştirdi zaten. Hülya Bilgin olarak benim çok tatmin edici ve mutlu bir yaşamım oldu. Acaba akademik kariyer yapsa mıydım? Diye düşünürüm bazen ama o zaman belki eşimle evlenemeyecektim oysa ben eşim ve çocuklarımla çok mutluyum.

Çalışma hayatınızda ailenizden destek gördünüz mü?
Eşimle birlikte çalıştık zaten. Eşim benim çalışmam konusunda hep destek oldu, hiçbir şeyi sorun yapmadı. Çocuklar bir parça sorun yapmış geçmişte ama belli etmediler ve sonradan bana hak verdiler,
iyi ki öyle yapmışsın dediler.

İnşaat mühendisliği kadınlara göre bir meslek değildir” düşüncesine nasıl bakıyorsunuz? 
Hayır, kesinlikle öyle bir şey yok. Kadınlara göre olmayan bir meslek diye bir şey yoktur. Eğer fiziksel gücün yetmediği durum olursa o işin başka kısmını yaparsınız. Kadınlar her işi yapabilir.

Genç kadınlara ne gibi tavsiyeleriniz var? Özellikle kadınların daha az tercih ettikleri işlerde çalışacak
olanlara.

Eğer o işi severek seçiyorsa bir kadın kesinlikle bu konuda inatçı olmalı, yılmamalı. Karşısına engeller çıkabilir ama vazgeçmesinler.

1983 yılında Antalya’ya geldikten sonra nasıl bir sosyal hayatınız oldu?
Büyük Otel vardı parkın içinde oraya giderdik çoğunlukla. İnşaat mühendisleri odasının geceleri olurdu, bazen arkadaşların evlerinde bir araya gelirdik ama bunlar çok olmazdı. İşimiz yoğundu. Sinemaya gidilmezdi zaten izlenecek filmler yoktu o dönem. VHS furyası başlamıştı, film kiralanırdı.

Kadınların STK’lardaki çalışmaları konusunda ne düşünüyorsunuz?
Ben kadınların buralara girmeleri gerektiğini düşünüyorum. Bu şekilde farkındalık artıyor, her şey hakkında daha fazla bilgi sahibi oluyorsunuz. Daha fazla insanla muhatap oluyorsunuz böylece daha fazla fikir sahibi oluyorsunuz. Ben kadınların evin içinde durmalarına karşıyım, mutlaka dışarı çıkmaları gerekiyor. Kadınların STK’larda yeterince aktif olamamalarının sebebi belki de korkudur. O halde bu korkunun giderilmesi için farkındalık yaratmak üzere bazı projeler yapmak lazım. Mesela odalarda kadın üyelerin yönetim kademelerinde yer alması teşvik edilebilir.

Sizin STK alanında başka ne gibi çalışmalarınız oldu?
Antalya Çağdaş Eğitim ve Kültür Vakfı’nda çok önemli ilk işler yaptık. 1995 yılında kuruldu bu vakıf. Kuruluş gayesi yurt yapmak ve olanağı kısıtlı öğrencilere burs vermekti. Bu vakfın 2002’den 2008’e kadar başkanlığını yaptım. Başkanlığım sırasında önem verdiğim şey, AB fonlarından yararlanarak projeler yağmaktı. ANTÇEV, AB fonlarından pay alarak proje yapan ilk vakıftır. Ulusal Ajans’a gidip
gelmeye başladım projeler başladı mı diye ve “Dezavantajlı Bölgelerde Anne Baba Eğitimi” projesi çıktı. Biz bu projeyi Antalya Fatih Mahallesinde bir okulda başlattık. O okuldaki velilerle görüştük, birlikte çalışmalar yaptık. Bu projenin en önemli sonucu ise şehir merkezine bile o vakte kadar gelmemiş yedi kadının proje ortağı ülke olan Yunanistan’a gitmesiydi. Orada bu projeye katılan diğer ailelerle tanıştılar. Bu proje mahallede büyük bir değişim yarattı. Kadınlar bilgisayar eğitimi aldı proje kapsamında. Başta çevreleri “Bu yaştan sonra ne yapacaksın bilgisayarı?” dedi. Kocaları “Sen bunu yapamazsın” dedi ama bu kadınlar bilgisayarı öğrendikten sonra izlenimlerini anlatırken şunları söylediler: “Ben bilgisayarı öğrendikten sonra kocamın bana tavrı değişti, daha fazla saygı duymaya başladı. Çocuklarımın bana saygısı arttı ve onların ödevlerine artık yardım edebiliyorum” Bunlar çok güzel değişimler. İki sene üst üste bu proje yapıldı ve AB bizi yıldız proje seçti. Bu yıldız projemizin taktimi için Hollanda’ya gidildiğinde başka ortaklar çıktı ve vakıf hala bu projelere devam ediyor. Bunların dışında İŞKUR’dan fon aldık ve bu projeler Antalya’da ilktir. Sonra Ulusal Ajans beni diğer illerdeki proje tanıtımlarına çağırdı çünkü yapmış olan birinin anlatması daha dikkat çekici oluyor.

Politika alanında da çalıştınız değil mi?
Evet, belediye meclis üyeliği yaptım. Bunun dışında 1992’de üye olduğum CHP’de çalıştım. İlk kurucu il meclisinde görev yaptım. Kurucu il başkan yardımcılığı yaptım uzun bir süre. Milletvekilliğini düşündüm bir ara, şansım da yüksekti ama eşim buna soğuk baktı. Ben de vazgeçtim.

Antalya Kadın Müzesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Bu fikri ilk duyduğum zaman gerçekten çok mutlu oldum. Türkiye’nin böyle bir şeye ihtiyacı var. Kadınların artık görünür olmasının zamanı geldi. Kadınlar pek çok şey yapıyor ama insanlar farkında bile değil. Bu konuda müze çok katkı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Kadınların bu konuya ilgi göstermesi gerektiğini düşünüyorum.
HÜLYA BİLGİN