GÜLÇİN GÜNER
Görüntülenme: 8937

GÜLÇİN GÜNER

TURİZM ÖRGÜTÜNÜN İLK KADIN BAŞKANI
Söyleşiyi Yapan: Yeliz Gül Ege
Yer: Akra Barut Otel.
Tarih: 13.07.2015

Galeri

Söyleşi

 
Bize çocukluk yıllarınızı ve o yılların Alanya’sını anlatır mısınız?
Alanya çok kapalı bir toplumdu. 1961 doğumluyum. Babam emekli kurmay albaydı. Soyadım Aydoğan. Alanya’da Yunuslar ailesindenim. Babam Alanyalı, annem Bursalıdır. Güner, eşimin soyadıydı. 27 yaşında evlendim, eşim Giresun-Tireboluluydu. 15 yıl önce eşimi kaybettim. Soyadımı boşansaydım değiştirirdim ama bizimki zorunlu bir ayrılıktı. Eşimin soyadı yaşasın istedim. Alanya doğumlu değilim. Ablam, ağabeyim ve ben yazları Alanya’ya gelirdik. Yabancı turistler olurdu az sayıda. Alanya’da yabancı turistlere “Gavur” derlerdi o yıllarda. Alanya’da her yerde portakal bahçeleri vardı. 1973’te babam belediye başkanı olmak için emekliliğini istedi.

Nasıl bir aileniz vardı?
Babam zor koşullarda okumuş, çok zorluk çekmiş. Bursalı bir ailenin kızı olan annem daha farklı bir sosyo-ekonomik yapıdan geliyor. Rahmetli dedem subay emeklisiydi. Annem kız enstitüsü mezunu, daha kültürlü bir ailenin çocuğu. Babamla, Kuleli Lisesindeyken tanışıyorlar ve annem Alanya’ya gelin geliyor. Anneme “el” diye kapı aralığından bakıp bakıp kaçıyormuş çocuklar. Yabancı olması onların ilgisini çekiyormuş. Alanya’da o zamanlar sadece beş ya da altı yabancı gelin varmış. Annem ilk gelen yabancı gelinlerden birisiymiş. Babam 1973 yılında emekli olunca Alanya’ya dönüş yaptılar. Ben o zaman Konya Maarif Kolejindeydim. Alanya’da okula gitmedim hiç. Akraba çocuklarını ve mahalle arkadaşlarımı tanıyorum sadece. Benim annem ve babam aydın insanlar. Babam Atatürkçü entelektüel bir adam ve bunu kendi gayretiyle başarmış. Annem ise okumuş, modern, biraz da radikal bir kadın. Erkeğe boyun eğmeyen, anarşist bir yanı var. Geleneklerine bağlı ama döneminin radikallerinden; itirazı olan bir kadındır annem. Erkeğe de itirazı olan, hayata da itirazı olan bir kadın. Onların kızı olarak ben tabi bundan etkilendim. Bazı konularda annemden, bazı konuda babamdan etkilendim. Annem o zamanın Alanya’sında yabancı bir kentten gelmiş başı açık bir gelin. O zamanın kadınları Alanya’da sokağa çıkmaz, alışveriş yapmaz yani 1970’li yıllarda da öyleydi. Annem ramazanlarda üzerine hırka alır bazen de hafifçe başını örterdi. Tam olarak Alanya şartlarına uymasa da Alanya’da giyimine dikkat ederdi. Alanya turizmin gelişmesinden sonra çok değişti bu konularda. Annem öğretmenlik yapmış bir dönem. Ablamın doğumundan sonra işi bırakmış.

O yıllarda kızların okuması nasıl karşılanıyordu Alanya’da?
Ben Konya’da yatılı okulda okuyordum. 1973’ten sonra Alanya’ya gelip gitmeye başladım yaz aylarında. Kışın tatillerde gelirdim. Yatılı kalmak çok kolay değildi benim için. Alanya’nın dışında okuyan kız çocuk sayısı çok azdı. İnsanlar anlamıyorlardı benim nerede okuyup nerede kaldığımı. Babaannem bana “Aman kızım renkli gazoz içme, gazozun içine bir şey karıştırılır” derdi. Bir tek söylediği oydu. Kız çocukları genelde evdeydi ama lise okuyanlar da vardı. 1970’li yıllarda. 1970’lerin ikici yarısından sonra da üniversiteye giden çocuklar oldu ama bunların içinde kızlar azdı. Benim gibi yatılı okuyan var mıydı bilmiyorum. Konya’da okurken tek yatılı kız bendim Alanya’dan. O zaman direk vesait yoktu Konya-Alanya arasında. Ulaşımda zorluklar yaşıyorduk.

Evliliğe bakış nasıldı o yıllarda?
Eskiden Alanya’da insanlar kızlarını memurla evlendirmeye sıcak bakmazdı. Serası, bağı bahçesi olan ya da tanınmış aileden gelen bir damat daha iyiydi onlar için. Önemli olan maldı. Bu durumlar sonradan değişti. Benim kafamda baştan şekillendi bu düşünceler, zaten yaşadığınız hayatla o oluşuyor. Başka bir usul yok. O yolda gidiyorsunuz, başka yön bilmiyorsunuz.

O dönemin toplumsal yapısı nasıldı?
Ben 12 Eylül döneminde liseden mezun oldum. Şimdiki gibi değildi o zamanlar, okumuşla okumamış arasında çok ciddi bir ayrım vardı. Toplumun içinde de bir ayrım vardı. 12 Eylül öncesinde başka gazeteler vardı hayatımızda mesela. O gazeteleri zaten Alanya’da okumam mümkün değildi. Cumhuriyet gazetesi Alanya’ya beş - on tane gelirdi. Bir tanesi benimdi. O kadar belli ki, on tane cumhuriyet okuru var. Şimdi artık yayınlar çoğaldı. Kimse kimseye o yönden bakmıyor ama eskiden sinyaller o yöndeydi. O sinyalleri yaşayan bizler o sinyalleri verenlere gittik zaten. Doğası gereği böyleydi. Alanya’ya kitaplarımı alır gelirdim çünkü Alanya’da kitapçı yoktu. Kırtasiyeci vardı ama kitap satmıyordu.

Öğrencilik yıllarınız nasıldı?
Konya’da öğrenci olmak zor, 12 Eylül döneminde olmak ve bir de kız olmak ayrıca zordu. Ama bu sorunların bir de iyi yanı olarak çok arkadaş kazandım. Arkadaşlıklarımız daha sıkı yaşandı. Yatılılıkta bir yaş bile abilik ablalıktır. Aile hayatının eksikliğini orada doldurursunuz. Alanya’dan gelmiş yedi sekiz erkek öğrenci vardı okulumda. Kız öğrenciler de vardı parasız yatılı bölümünde. Yatılılık döneminde annemin mektupları çok önemliydi benim için. Annemin el yazısı çok güzeldi ve bana mektuplar yazardı. Anne mektuplarını hala saklıyorum. Çok derin dostluklarımız oldu yatılı okulda. Bence çocukların doğru okullarda yatılı okuması gerekiyor. Arkadaş çevrenle aile gibi oluyorsun.

Babanızla ilişkiniz nasıldı?
Babam asker olduğu için despottu. Onu altı ay önce kaybettim. Aramızda kuşak farkı vardı. Babamı sonraki yıllarda anladım. Eskiden babamı anlamıyor, beni anlamadığını düşünüyordum. Tüm bunları yıllar sonra anladım. Oysa kadın ile erkek farklı kimlikler. Doğamız farklı bir kere. Bazı konularda hatalı olduğumu anladım. Sonra babam yaşlanıp çocuklaştıkça ve ben yaş alıp onunla aramız azaldıkça onu anlamaya başladım. Biz birbirimizi daha iyi anlamaya başladık. Baba kız arasında oluyor bunlar. Ben zamanla anladım babamı. Babam 1973’te Alanya belediye başkanlığını kazanamadı az bir oy farkıyla. Alanya için bir kırılma noktasıydı bence bu. Annem duruşu olan bir kadındı, fikirleri ortadaydı, babamı destekledi. 12 Eylül sonrası cunta döneminde babama teklif geldi Alanya belediye başkanı olması için ve babam bunu kabul etmedi. “Seçimle gelemediğim yere tepeden inme gelmem” dedi. Babamla bu konuda gurur duyuyorum. Cunta dönemi böyleydi. Babam daha sonra ilk kez serada kavun yetiştirme denemeleri yaptı. Tarımda ilkleri yapmaya çalıştı.
 
Örnek aldığınız insanlar oldu mu?
Belleticim vardı “Deli Fadime” derlerdi. Kendisi kimya mühendisliği okumuş deli dolu bir kadındı. Gündüzleri Selçuk Üniversitesi Kimya bölümünde hocalık yapardı, geceleri yatakhanede bizimle kalırdı. O da devrimci bir kadındı. O benim idolümdü. Toprak bir Konya evinde otururdu, kuzineli bir evdi. Bekâr, çok hayatın içinde bir kadındı. O tarihin dinamikleri farklıydı. İdol olarak belli bir prototip seçmişim ben de. Demek ki benim o konuya meylim varmış. Bence biraz insan kendi kaderini kendi belirliyor. Kimya mühendisliği Hiç bana göre değilmiş mesela, bunu ODTÜ’ye girince anladım. Teknik alanların benle alakası olmadığını fark ettim. Kimya mühendisliği Tercihimin yanlış olduğunu anladım ama ODTÜ havasını solumuş oldum. O dönemin öğrenci olaylarını yaşadım. Erdal Eren’in asıldığı gece yurtta nöbetçiydim mesela. Bu olayları gördük. O tarihte okuyanların hepsi böyleydi.

Üniversite yıllarınızdan aklınızda kalanlar nelerdir?
1983’te YÖK geldi ve ben ODTÜ’yü bıraktım. 1 sene ara verim tahsilime. Annem bu durumu babama söylemedi. Çünkü söylersem babam Alanya’ya dönmemi isteyecekti. Ben ne yaparım orada diye dönmek istemedim. Annemle bunu gizledik. Tabi annelerin bir de bu misyonu var. Biz annelere biraz fazla misyon yüklüyoruz. Gereksizmiş aslında. Babam bu durumu duydu ama bir sene sonra duydu. Ben o bir seneyi Ankara’da geçirdim. 1984 yılında iki sınavla siyasal bilgiler fakültesine girdim. Orası bana çekirdek gibi geldi tabi ODTÜ’den sonra. Babamdan para almak istemiyordum üniversitede. Arkadaşlarımla eve çıktım. Pazarlamacılık yaptım, özel ders verdim. Kolejde aldığım eğitimi bu şekilde paraya çeviriyordum. Ailemden para almak istemedim. Cumhuriyet gazetesi o zamanlar kitap kulübü kitap fuarı açardı. Kitap takası olurdu orada. Bir zamanlar çok kitap okurdum ama turizme girince okuyamadım o kadar. Edebiyatla ilişki ortaokul ve lisede daha önemlidir. Üniversitede ise daha spesifik alanlarda oluyor okuma. Çalışma hayatında çok okuyamadım. Çok insan, çok dünya oluyor çevrende bu nedenle yeni bir dünyanın içine girmek zor oluyor. Siyasaldan 1988’de mezun oldum. Okulum devam ederken Banana Otel’de çalışmaya başladım yazları. 1987’de otelciliğe başlayınca o döngü ve insan ilişkileri hoşuma gitti.

O dönemde otellerde çalışan kadın var mıydı?
Evet, vardı. Bayan Silvia vardı mesela Alanya’ya yerleşmiş bir İngiliz. Halkla ilişkiler müdiresiydi. Başka şehirlerden gelmiş Türk kızlar da vardı. Mutfakta serviste değil ama resepsiyonda vardı.

Turizmde kadının yeri nasıldı?
Fazla otel yoktu o zamanlar. Kadın çalışanlar resepsiyonlarda olurdu. Kat hizmetlerinde çalışan kadınlar da vardı. 1988’de üniversiteden mezun oldum. Kamuya girmek gibi bir isteğim hiç olmadı. Kamu kurumları eleman arıyordu ama öte yandan bir dünya var. O dünyayı keşfetmek istedim. Banana Otel’e başladım ve bu otel çok önemiydi. Bilgisayarlar kuruldu, otel işletim sistemleri kuruldu ve bunu yapacak eğitimli insan ihtiyaçları vardı. Bize buradan teklif geldi. 1988’de eşim ve ben tam kadro olarak bu işe başladık. Genel müdürümüz Etap Otel’den gelmişti. Banana otel Alanyalı bir aileye aitti. Üç havuzlu sekiz barlı büyük bir oteldi.

Evliliğinizi anlatır mısınız?
Eşimle 1989’da evlendik. Ankara Gölbaşı nikâh salonunda evlendik. Alanya’dan çok az gelen oldu. Babam Alanya’da ayrı düğün istedi. Eşimin düğüne durumu yoktu.

Çalışma hayatınızda yıllar içinde neler değişti?
İlk çalıştığım otelde 3s denen otel yazılımı kuruldu ve bunu kullanmaya başladım. Soketli teleksler vardı o yıllarda. İlerleten yıllarda başka otellere geçtim. Bu arada da hem otelciliği öğreniyor hem yerleşik düzen kuruyorum. Otelcilik konusunda kendimi geliştirmek için çok çalıştım. Basılı kaynak çok azdı. Tüm olanakları değerlendirmeye çalıştım. Kurslara ve seminerlere katıldım, bu konuda çıkan tüm kitapları alıp okumaya çalıştım.

Turizm sektöründe kadın olmak o yıllarda nasıldı?
Fazla kadın çalışan yoktu o yıllarda. Bir gün mutfakta olay çıktı. Benim oraya girmemem lazımmış, orada ne işim varmış. Mutfakta hiç kadın çalışmazdı zaten. 1993 yılında tüm mutfak ekibi işi bırakmıştı çünkü bir kadından yani benden emir almak erkeklere zor geliyordu. O sabah kahvaltı çıkmadı otelde. Erkek elemanlar işi bıraktı. Turizmde kadın bu şekilde çalışıyordu işte. Bana önceden hep “Müdür Bey” derdi insanlar. Bu alışkanlıkları zamanla azaldı. Meslek okulları, turizm fakülteleri gitgide çoğaldı. Yabancılar geldi yerleşti. Erkek müdürler belli vardiyalara kadın müdür koymak istemezlerdi otelde. Gece müdürleri genellikle erkekti. Kadınlar zamanla her alanda çoğalmaya başladı. Kadınlar daha fazla çoğalmaya ve bu normal karşılanmaya başladı. Benim ailemde de annem asla otelci olmamı sindiremedi. Bunca eğitimden sonra bu işe başlamamı istemiyordu. Garson maaşıyla başladım bu işe. İlk başladığımda maaşım gerçekten garsonlarla aynıydı. Otelcilik, kolejden mezun olunca tercih edilecek bir yer değildi.

Çalıştığınız işte bir fark yarattınız mı?
Yarattım tabi. Bunu annem anlamadı, ona göre ben farklıydım. Annem hala içine sindirmiş değildir. Ona göre otelcilik yapmam için bu kadar eğitime gerek yoktu. Ben ise her şeyin mezuniyetle ilgi olduğunu düşünmüyorum. Bir dere akıyordu, ben de o derenin içinde bir taştım. Belki derenin yönünü kötüye belki iyiye çevirdim ama bir taş oldum yani, üzerimden sular aktı. Bir yol da aştım. Ben kendimi öyle görüyorum. Şu kapladığım alanı ancak böyle doldurdum. Demek ki buna da ihtiyaç vardı. Sadece diplomaları asmak değil, diplomaların gerisindeki o uzun süreci doldurmak lazım. Ben de böyle doldurduğumu düşünüyorum.

Çalışma hayatınızda kadın olduğunuz için olumsuzluk yaşadınız mı?
Kadın olarak çok bedel ödedim. Eşimden destek gördüm, aksi olsa nasıl olurdu bilmiyorum. Eşin kadına desteği çok önemli. Bazen gücümün düştüğü zamanlarda çok güç verdi, çok destekledi. Ama bedel de ödedim. Çok cinsiyetsiz kaldığımı düşünüyorum. Turizmde cinsiyetin olmuyor yani kadın oluğunu düşünmüyorsun bir iş yaparken. Kadın olmanın avantajını kaybetmeden yapmak lazım. Sektörümüz hizmet sektörü ve insan insana hizmet ediyor. Kadınların turizmde yer alması, avantajları insani özelliklerinden kaynaklanıyor. Hem cinsiyetsiz olmak hem de kadınsı özelliklerinizi kaybetmemek gerekiyor. Ben iş yaşamımda daha çok kadınlardan tepki aldım. Erkeklerden destek aldım genelde. Hemcinslerimden pek fazla destek almadım, bunu nedenini bilmiyorum.

Sivil toplum kuruluşlarına girişiniz nasıl oldu?
Mesleki örgütlenme içinde oldum hep. 1990’lı yılların ikinci yarısında bu derneklere girdim. Alanya’da ilk kadınlardanım bu konuda. 1994 yılında Alanya’da sinemayı kurduk arkadaşlarla. İsmim biraz duyulmaya başlamıştı çevrede. Alanyalı olmak da bir avantajdı. 1999 yılında Hüseyin Bey Alanya ile ilgili bir sorunu konuşurken bir çözüm önerdim, o da gel çalış burada dedi. Görevlere ben hiç talip olmadım, görevler bana geldi hep. Partide aldığım görev de bana gelmişti. Siz doğru olduğunuzda, iyi işler yaptığınızda bu görevler size geliyor. Genel sekreterlik ve başkan yardımcılığı görevleri üstlendim. Bu arada eşim de hastaydı, Ankara’ya gidip geliyordum. Ben derneğe girdikten sonra başka kadınlar da girdi. Ben bunu da çok önemsiyorum. Ben ilerlerken arada arkama dönüp oradakilere gel diyorum hatta gel beni geç diyorum. Bence doğrusu da budur. Birilerine örnek olmak çok önemlidir. En son 2006 yılında dernek seçimlerinde ben başkanlık istemedim. Ben rahatça koltuklardan kalkan birisiyim. Herkes kendi koltuğunu tutar oysa koltuk sizsiniz. Dernek seçiminde beş oy farkla kazandım. Kendi adıma değil ama dernek için sevindim. Erkeklerin kendi aralarındaki güç çekişmeleri dışındaydım. Kimsenin ayağına basmadan saygılı davrandım. Bana öğreten olmadı ama ben öğreten olmak istedim. İnsanlara yardımcı olmaya çalıştım hep. Hepimiz toplumun içinde yaşıyoruz sonuçta. Ben hep komün hayatlarda yaşadım ve bu hayatlar beni bu güne getirirdi.

Geçmişe dönüp baktığınızda iş yaşamında kadın olmak konusunda ne dersiniz?
Tekrar hayata gelsem yine kadın olmak, yine kendim olmak isterdim. Sadece hobi geliştiremedim kendime, buna üzülüyorum. Bir şarkı yapmayı, bir dans öğrenmeyi isterdim. Ama bundan sonra yapacağım. Bir yeteneğimi geliştireceğim.

Antalya’da kadın olmak sizce nasıl?
Antalya’da olmak Akdenizli olmaktır. Akdenizli olmayı çok seviyorum çünkü sorumluluk veriyor. Bu bir bereket, kadın da berekettir. Önemli olan yok etmek değil, üretmek ve çoğaltabilmek. Ne yapıyorsanız hep en iyisini yapabilmek önemlidir.

Yaşadığınız dönemden memnun musunuz?
Ben güzel bir dönemde doğmuşum. Aslında 1950 doğumlu olsam daha iyiydi. Yokluk dönemlerini de gördük, bilimin teknolojinin gelişimini de gördük. Amatörlükle profesyonelliğin geçiş köprüsünü gördük. Hem eskiyi hem yeniyi gördük. Benim dönemim böyle. 1960’ları da 1970’leri de gördük. Okumuş kadını da okumamışı da gördük. Ben çok memnunum çağımdan. Hepsini gördüm diye düşünüyorum.

Antalya kadın müzesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Köklerle bağlar arasında çok önemli bir iş. Arşivcilik ve belgeleme çok önemlidir özellikle spesifik bir konuda. Çok önemli diye düşünüyorum bu çalışma. Ülkemizde müzeciliğin, arşivciliğin, belgeselciliğin oturması gerekiyor.

Antalya kadın müzesinde ne görmek isterdiniz?
Üreten kadınlar olmalı müzede. Antalya’da ipekböcekçiliği çok önemli bir konudur kadınların üretimi adına. Tarımsal Üretimde kadınlar vardı hep. Karanfil üretiminde kadınların olduğunu iyi biliyorum. Diğer alanları çok iyi bilmiyorum. Bilmediklerimi de müzeniz sayenizde öğrenmiş olacağım herkes gibi.

 
 
 
 
GÜLÇİN GÜNER