KEZİBAN KAN
Görüntülenme: 16209

KEZİBAN KAN

KEZBAN YENGE: KIRSALDA BİR BAŞARI HİKÂYESİ
Söyleşiyi Yapan: Melike Gül
Yer: Kezban Hanım’ın işyeri. Çakırlar
Tarih: 20.08.2015

Galeri

Söyleşi


 
Bize kendinizi tanıtır mısınız?
Antalya Konyaaltı Yarbaşçandır köyünde 1967 yılında doğdum. Çoban kızıyım ben. Ailem çobanlıkla, çiftçilikle uğraşırdı. Antalya merkezine ilk kez İlkokul 5. Sınıfta fotoğraf çektirmek için gelmiştim. Elektriği de o zaman gördüm ilk. İyi ki o günleri yaşamışım, öyle günleri gördüğüm için çok mutluyum. Köyde okul yoktu; okula gitmek için bir saat yürüyorduk. Herkes çobandı, başka yapacak iş yoktu. Ürünleri satacak insan yoktu. İlkokulu bitirince aynen çobanlığa devam ettik. Babama ve anneme yardım ediyordum. Annem çok çalışkan bir kadındı, hiç durmazdı. Sonra görücü geldi bana. Bir öğretmen istiyor seni dediler. Köyden biriyle evlensem yine çoban olacağım diye düşündüm. 16 yaşında evlendim. Evlendikten bir hafta sonra eşimin görevi nedeniyle Diyarbakır’a gittik.

Diyarbakır nasıldı o yıllarda?
İnsanlar çok saygılıydı bize karşı. Oradaki dostlarımızla hala görüşüyoruz. Diyarbakır’ın yapısı buradan farklıydı, haremlik selamlık oturuyorlardı düğünlerde falan. Yemekleri önce erkekler yerdi orada, sonra da kadınlar yerdi. Bizim buralarda öyle bir şey yok.

Kolay alıştınız mı farklı bir yerde olmaya?
Evet, ben o konuda rahatım, hemen alışırım insanlara. İki yıl sonra biz Konya’ya gittik. Orada bütün kadınlar halı dokuyordu. Kadınlara halı dokumayı öğrenmek istediğimi söyledim. Onlar bana gösterdi halı dokumayı. İlk defa para kazanıyordum ve o paralarla evimize eşyalar aldık. Konya’da dört yıl kaldık 8-10 halı dokuduk. Sonra sıkıldık, tayin istedik ve Zonguldak’a gittik. Orada daha farklı bir yaşam vardı. Kadınlar ormanda çalışıyordu. Erkekler maden ocağına gidiyordu, kadınlar ağır işlerde çalışıyordu. Orada orman çilekleri vardı onlardan reçel yapıyorduk. Oranın insanları çok gelişmeye hazır ve heveslilerdi. Sonra tekrar Antalya’ya döndük. Seracılık yapmaya başladık. Aslında her yerde ekmek var ama insan kendi memleketini özlüyor.

Memlekete döndüğünüzde başka neler yaptınız?
Serada çilek yetiştirmeye başladık. Bu arada üçüncü çocuğum doğdu. Burada yol kenarında satmak için ortanca oğluma bir takım şeyler verdik; motoruna koy götür diye ve işler iyi gitti. Yanına yardımcı arkadaş almaya başladı oğlum. Bir seranın tüm çileğini burada satmaya başladık. Ben yol kenarında katmer yapıp satmak istedim. Bizden önce köylüler ufak tefek bir şeyler satmaya başlamıştı. Ben Konya’da tüplü bir sac almıştım, onunla katmer yapıp satmaya başladık.

İnsanların tepkileri nasıl oldu size karşı?
Bana çevremdeki insanlar “Yapma dedikodun çıkar” dediler. İlk zamanlar nasıl yapılacağını bilmiyorduk bu işin. Gözleme demeyi bile bilmiyorduk, katmer diyorduk biz. Müşterilerimiz bize şöyle yapın böyle yapın diyerek bizi yönlendiriyordu. Zamanla oluştu bunlar. Giderek hırslandık, çok güzel tepkiler almaya başladık. Hayatımızda da bir değişiklik olsun istedik bir yandan da. Sonradan başka kadınlar da orada gözleme yapmaya başladılar. Biz kadınlar olarak çalıştık hep. Zaman içinde giderek buralarda gözleme yapanların sayısı arttı.

Bu tesisleri yapmaya nasıl başladınız?
Burası orman arazisidir. İzin verdiler. Bize, yol kenarında durun ama ağaç kesmeyin diyorlardı. Reklamımız yoktu, yerimizin ismi bile yoktu. Yer ismi düşünürken bir müşteri “Düşünmeye ne gerek var? Kezban Yenge olsun” dedi ama o zamanlar kadının bir yerinin olması, kadının isminin ortada olması garip karşılanıyordu. Ben olmaz dedim, yoldan geçenler dalga geçer diye düşündüm. Eşim gitmiş Kezban Yenge yazdırmış gelmiş tabelaya. Buranın ismi öyle kondu.

Eşiniz size destek oldu mu?
Evet, destek oldu bana. Eşim hem bana yardım etti hem öğretmenliğe devam etti. Bizim sattıklarımızı köylüler yemiyor tabi, sosyete derdik gelenlere. Böylece sosyete pazarı oldu buranın adı. Şimdi genişledi, önceki gibi değil. Yerli halk için büyük istihdam ve ekonomi doğdu. Gurur duyuyoruz şimdi bu işlerden.

İnsanlar neden geliyor buraya?
Huzur için geliyor insanlar. Şehirde bulamadıkları doğal köy ürünlerini yemeye geliyorlar. Satılan sebzeler doğal. İnsanlar bu doğallığa geliyor. Kışın odun sobalarımız var, insanlar kestanesini pişiriyor. Müşterilerimizin desteği çok oldu, bizi çok teşvik ettiler. Bizim reklamımızı müşterilerimiz yaptı. Buranın kadınları geliştirdi bunu sonra başka şehirlerde de bu sektör gelişti.

Köylülerin size karşı olan tavırları bu gelişmeler sonrasında değişti mi?
Bana önceleri bu işe girme diyen insanlar sonradan kendileri de burada işyeri açtı. Bana hak verdiler. Babam başta üzülüyordu benim için yoruluyorum diye ama şimdi benimle gurur duyuyor.

Eşinizin size olan yaklaşımında bir değişim oldu mu?
Bilmem, pek hissetmedim ama olmuştur. Para kazanıyoruz; istediğimiz şekilde harcıyoruz. Para eşimde toplanıyor ama ben istediğimi alırım. Belli bir zaman sonra para düşünmüyorsunuz zaten. Burayı ben yönetiyorum. Eşimin durduğu bir yer daha var, ikimiz bir arada anlaşamıyoruz bazen. Oğlumun durduğu bir yerimiz daha var. O oğlum ticareti seçti, diğeri okudu. Şimdi kızıma okumasını söylüyorum.

Siz okusaydınız ne olmak isterdiniz?
Hiç düşünmedim bunu. Olmayacağı için hayalini kurmadım. Şimdiki halimden mutluyum. Fazla bir şeyde gözüm yok.

Başka projeleriniz var mı?
Var evet. Daha güzel bir yer kiralayıp oyun parkı yapmayı düşünüyorum. Bazen yorulunca çocuklara burayı bırakacağım diyorum ama ben bırakamam. İnsanları bırakamam. Şimdi bazen diyorum iyi bir eş miyim? İyi bir işletmeci miyim? İyi bir anne miyim? Ama hiçbirisi değil. Çünkü bu işlerin içinde hepsini eksiksiz şekilde yapmak mümkün değil.

Antalya’daki kadınlarla diğer şehirlerdeki kadınlar arasında sizce nasıl farklar var?
Antalya’daki kadınlar biraz daha rahat. Gezme açısından, modernlik açısından bu işletmeler açılıp buralar gelişince kadınlara da rahatlık oldu. Bu gelişmeler olmasaydı buradaki kadınların Konya’daki kadınlardan farkı olmazdı. Şimdi burada herkes çalışıyor, kadınların ekonomik gücü var ve eskisine göre daha güçlüler. Tembel değil kadınlar, fırsat verilse çalışırlar ama fırsat verilmiyor.

Yabancı kadınları nasıl görüyorsunuz?
Daha kendinden eminler. Bir Alman kadın var Antalya’da yaşıyor. Onu kendime örnek almışımdır. Bir yerlere geliyor ama ne yaşamından vazgeçiyor ne çocuklarından vazgeçiyor. Tek başına yaşıyor. O kadın bu yaşına rağmen bizim yaşlılarımız gibi ölümü beklemiyor, hayatına devam ediyor. O bana örnek olmuştur.

Muhtar olmayı düşündünüz mü?
Bir ara düşündüm aslında. Burada erkekler hâlâ kadınların bir şey olmasını istemezler. Eşim bile hâlâ sen öne çıkmak istiyorsun diyor bana. Ben Börekçiler Odası’nda ve benzer mesleki derneklerde bulunuyorum aynı zamanda.

Eskiye oranla burada kız çocuklarını okutma oranı arttı mı?
Evet, artık kız çocukları okutuluyor. 20 sene öncesine bakınca bu değişim çok güzel, umarım bozulmaz. Genç kızlara “okuyun bir yerlere gelin” diye öğüt veriyoruz. Okuyorlar, çalışıyorlar, kendi evlerini alıyorlar. Okuyan kadınlar erkeğe muhtaç kalmaz. Kendi parasını kazanabilir. Kadınların çalışıp kazanması lazım. Kadın olmak demek çocuk doğurup kocaya hizmet etmek değil ki. Kocanın eline bakmamalı kadınlar.

Şimdi kadınlar tam olarak özgürdür diyebilir miyiz?
Hayır diyemeyiz. Kadınlar tam olarak özgür değil, istediğini yapamaz. Yaptırmazlar zaten.

Kadın müzesi denince aklınıza ne geliyor?
Müze denince aklıma eski tarihli şeyler geliyor ama kadın müzesi denince orada ileri gelen, başarılı kadınlar olmasını ve insanların o kadınları örnek almasını isterim.
KEZİBAN KAN